Geçtiğimiz günlerde, bir mekanda oturmuş Kerhane tatlısı yemekteydim. Kelle gibi sırıtıp, tatlımı yerken, karşıda bir afet-i devranla göz göze geldik. Ne zaman göz göze gelsek, 31 çekmekten çıldırmış bir Bülent Kayabaş edasıyla tatlımı hunharca ısırıyordum. Bu bakışma esnasında da hatun, elindeki içeceğini içiyordu. " Sen yiyorsun bende içiyorum. Yarasın bebeğim. Aslında ne kadar uyumlu bir çift olabiliriz. " görüntüsü vermekteydi. İyice gaza gelmiştim, ancak tatlım sona ermişti. O esnada bir Türk adeti olan, yemekten sonra sigara yakmak adı verilen hadiseyi gerçekleştirdim.
Ancak o da neydi ? Kız da birden sigarasını ateşledi. Artık ciddi anlamda bana sinyali çakmış, " Gel ve ateşinle yak sigaramı, çak o Clipper'ınla sigarama. " der gibi bakıyordu. Cesaret edemedim. " Ağabey yer misin bir tane daha kıkıkı. " diye soran garsonun, vücut kıllarından korkmuştum. Ardından bakışmaya devam ettik. Bunun böyle gitmeyeceğini zaten biliyordum, tam atik bir türk genci gibi kendisine saati sormaya gidecekken, gözüm içeriye giren evrimini bitirememiş elamana ilişti. O da neydi öyle? 1.65 boyunda, 98 kilo ağırlığında bir şey yürümeye başlamıştı. Üzerindeki t-shirtten lacoste timsahını, ben 6 metre öteden görebiliyordum. Tabi devasa göbek gibi bir engele rağmen bunu başarabiliyordum. Altında da kot pantolon vardı, daraltılmıştı. G.tüne yapışmış ve bu sıcakta, kıllı olmasından mütevellit pişik olma riskiyle karşı karşıyaydı. Altına da beyaz bir sivri burun ayakkabı giymişti. Yaklaştı, suratını inceledim. T-shirtü "v" yakaymış. Ve boynunda gümüş bir zincir vardı. Esmer tenli ve göz kapaklarından sakal çıkacak kadarda gür bir arkadaştı.
O kadar bakıştık ki onunla, sanki buraya onunla buluşmak için geldiğimi hissettim. Sonra garsondan bir tatlı daha istedim. " Hemmen ağabeyim. " lafından sonra, içeriye giren bizonu bu sefer arkadan kesmeye başladım. G.t sağlamdı fakat çok yağlıydı. Ayrıca pantolonu açık renkti, g.tünün terlediği alenen ortadaydı. Ancak o da ne ? bu homo sapienes 2 saattir göz göze aşk yaşadığım dilbere doğru yürüyordu. Kendi kendime, " Ulan 2 saattir bak kızla konuşamıyorsun. Adam girer girmez konuştu .mına koyayım. " diye sinirlendim. Sonra, " Buranın sahibidir herhalde ya ? " Türk'ün kendini avutma biçimlerinden birini yaptım. Kız ayağa kalktı ve öpüştüler. Evet öpüştüler. Dudak dudağa, dil dile. Sonra yan yana oturdular. El ele tutuşup, denizi seyretmeye başladılar. O sıra hınzır garson geldi, " Buyur ağabey kıkıkı. " dedi. Kendisine teşekkür ettim ve gitti. Çok yılışık bir garsondu, muhtemelen bahşiş vermezsem bana içinden ana avrat küfür edecekti. Tatlımı 3 ısırışta bitirdim. Ağzımı Erol Taş gibi sildikten sonra, " Garsonnnnn hesap !! " diye kükredim. Getirdi. Paranın üstünü beklemeden masadan kalktım. " Sağol paşam. Yarasın dadlılar. Ahşama görem seni. kıkıkı. " dedi. Kendisine iyi dileklerimi sundum.
Aslında beni sevmişti. Bana önem veriyordu. " Acaba cep telefonu numarasını istesem, ya da mesene var mı :P " diye sorsam olur mu ? " Diye düşündüm. Sonra ayrı dünyaların insanı olduğumuzu fark ettim. Parmağında yüzük vardı. Masadan çıkışa doğru yürürken, kızın oturduğu masaya yaklaştım. Gözlerim bu genç çiftin, parmaklarındaydı. Ve acı gerçeği biraz sonra iyice gördüm. Hayvani şekillerde 2 yüzük, masada 8 cep telefonu, 3 tane de araba anahtarı vardı. O an bir kez daha, " kıroyum emme para bende " lafına isyan ettim. Hatta AİHM'e başvurmayı bile düşündüm. Sonra vazgeçip, güneş gözlüğümü taktım. Soluğu kardeşler Birahanesi'nde aldım.
6 Ağustos 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder