Farklı insanlar, farklı kültürler. Saçma sapan işler ; bir yanda muhafazakarlıktan beynini yitirmiş genç bireyler, bir yanda abazanlıktan farklı bir geometrik cisim oluşturmuş canlılar. Tüm bunların yanı sıra, çok daha farklıları da var. Ortam çocuğu ambiyanslı denyolar, emolar, pis metalciler, normal memur sıfatlılar vesaire vesaire.
Bu kadar farklı cinslere ev sahipliği yapan bir kültür başkentinde yaşamak... güzel bir hayat duruşu olsa gerek. Sanki tek derdim bu amına koyim. Değil tabi ; maddi problemler, çıkar ilişkileri, ders notları, duygusal sik kırıklıkları, ailenin zihinsel tecavüzleri, çoğu zaman bıktıran arkadaş geyikleri, her gün için " ne yapsam acaba ? " tripleri ki en çok da buna hastayımdır. Ne yapsam acaba, hmmm dur yahu şu oyunu bir biteriyim, ardından dün indirdiğim filmi izler, msn de geyik yapar, biram vardı onu içerim. Dünyada 1 ay içinde benim kadar dejavu yaşayan varsa, orospu çocuğudur.
Çok fazla kafaya takılacak şey varmış, ki hep vardır zaten. Dünyanın en kalender, en dertsiz, en siki taşağına denk adamı da olsanız, illaki bir sorununuz olur. Hep bir bok çıkar, çok zengin olursunuz paso bir yerden akrabalar türer. Filmlerden biliyoruz güya ama etnik köken olarak, uzak bir coğfraya da değiliz olur bunlar. Okul biter, dert yok tasa yok derken, birden kışla içersinde kendinizi buluverirsiniz. Kızsanız şanslınız tabi. Ama hayat herkes de benzer bir akışkanlıkta ilerlemekte. Doğ, büyü, yaşa ve öl. Lan hep aynı doğrultuda bu işler, okulunu bitir, askerliğini yap-gel, iş hayatına atıl, biriyle tanış veya mevcut olanıyla evlen, çocuk sahibi ol. Benim bu olguya ne kadar karşı çıkan anarşist abilerim vardı. 35'e gelmeden evlendiler. Düşünüyorum da... yok lan yok.
İşte iş bu şekilde olunca insanımızın verdiği abuk subuk replik cevaplar vardır. Her şeyi bırakıp x yerde bar açmak. Ulan 2010 yılındayız, Devlet Bahçeli matematiğiyle bile hesaplasan ; Bodrum'dan bir kiralık da olsa bir yeri alıp, adam edip, bar yapmak ne kadar sermaye ister ? Hiç düşündün mü ? diye sorarsan adama, bütün hayalini siker atarsın. Aslında paranın bu dünyada geçerli olmadığını düşün, ohh git kur, gelsin ingilizler, gitsin fransızlar, ohh tekilalar, elektronik müzik, hafta sonları blues partyler falan. Güzel tabi güzel de, ne yazık ki 5000 önce lidyalıların başlattığı bir fikir akımıyla devam ediyoruz. Halbuki takas sistemi ne güzeldi.
Olaya farklı bir bakış açısı getirilse ya, ulan asırlardır kimse bunu düşünememiş amına koyim. Bu gece kafam güzel ben düşündüm. Ya o orospu çocukları lidyalılar, amerikalılarla aynı dönem yaşasydı ? soykırıma uğrayıp, yok olsalardı ve bugün halen daha para diye bir şey olmasaydı ? Neler olurdu amına koyim diye aklıma bir fikir geldi. Amerika nerden çıktıysa artık. Muhtemelen bira ve sigara alabilmek için göt veriyor olabilirdik burası gerçek. İyi yönleri var sanırım halen kestaneyi çizdirmedik. Ya kötü yönleri... manevi değeri çok yüksek ama maddi değeri 0 olan herhangi bir şeyi son model bir Aston Martin ile takas ettiğini düşün, şimdi de hüzün bastı, efkar oldu her yer değil mi ? Dünyayı düşünerek kurtaramadığımızı bir kez daha anladıysak ve durduk yere sırf bunaldığın için Bodrum'da bar açamayacağını da tekrar teyid ettiysek, tamam işler yolunda demektir. Gerçek dünyaya tekrar hoş geldin.
Bakıyorum da son yıllarda hakikaten ülkemiz büyük bir sekteye uğradı. Ulan eskiden herkes sanki sovyet devrimi varmışcasına takılırdı. Ne bileyim, hepimiz aynı hayati bakış açısına sahiptik, hepimiz Fifa 99'u sever, John Motson'a bayılırdık. Hepimiz Adidas Allstar giyerdik ama hiçbirimiz, birimize ; " ulan ne götoş ne özenti bir herifsin. sen de mi allstar giyiyosun lan amcık kuşu ! " demezdik. Mavi jeans kot pantolon ve Lcw t-shirtler falan da vardı. Şimdi bakıyorum da ; Ugg botlar, Burberry atkılar, siyah altın çizgili Adidas eşofmanlar falan. Hayır yine psikanalize girip, Freud'e bağlayıp, " ulan bu memleket nereye gidiyor ? bizim zamanımızda... paranın para zamanı ben... " gibi cümleler kurmayacağım da harbiden çok uyuzuma gidiyor lan.
Her gün siktiğimin okuluna giderken, istiklal caddesi'nde yürüyüp, o starbucks'ta kahve içip muhabbet eden tiplemeleri kesiyorum. Hayır sırf bir gün yanlarına oturucam acaba ne konuşuyorlar diye de, az çok tahmin ediyorum. Niyeyse bu portreyi her gördüğümde aklıma, tabutta röveşeta filmi gelir. Birinin hayatta kalma mücadelesi ama diğer filmlerden çok farklı. Bunu öldüren, eli silahlı CIA ajanları değil hayatın ta kendisi, öz acımasızlığı. İşin garibi ben de bu sahneyi düşünürken hep bir sonraki yokuştan sağa dönüp nevizade sokağına giriş yapıyorum. Yaşasın komünizm deyip soluğu Mc Donalds'da almanın bir farklı versiyonu olsa gerek.
Ama gerçek dünya bu, ayık çekilir mi ? O sahte dünyayı tekrar yaşatsın, kafayı yastığa koyup da rahat uyumak için hepsi. O değil de şimdi her şeyi bırakıp Bodrum'da bar açmak vardı...
31 Ocak 2010 Pazar
23 Kasım 2009 Pazartesi
Dövüş Kahvesinin İlk kuralı !
Geçğimiz günlerde yataktan kalktım, lavoboda yüzümü yıkarken, aynada tanımadığım bir suratla bakışmaya başladım. " Bu kim lan ? ben değilim bu. Hayırrrrrrrrrrr ! " diye haykırdım. Üst kattan ev sahibi gelip, " Napıyorsun lan sabahın köründe pezevenk ? Ne var ? Ne bağırıyorsun ! ? " diye kızdı. İşte o an benim güzel kaşlarım, Lamborghini marka arabaların kapıları gibi havaya doğru kalktı. İyice hüzünlendim. Ramazandı, sigara içemiyor, yurt dışı kanallarını da pas geçiyordum.
Evde de sıkıntıdan patlıyordum. ceketimi alıp, kendimi istanbul'un köhne sokaklarına vurdum. Bir kahveye girdim. " Oruçluydum niye girdim amuniyim ?! hayda küfür ettik orucumuz gitmiş midir mınıskem ! ? lannn ! " diye düşünüp, kafayı yerken akabinde çayçı kardeş geldi. " Ne alırsın ağabey ? " diye sordu. Hayatımda ilk defa bu soruya bu kadar düşünüyordum. En sonunda cesaretimi toplayıp, " Bana bir Fanatik bir Fotomaç bir de Şok gazetesi verir misin ? " diye istekte bulundum. Yiyecek ve içecek söyleyemezdim. Çaycı kardeş, elinde not aldığı defterden kafasını hafifçe kaldırdı. Marlon Brando gibi bakmaya başladı. " Sabah Akşam bir Posta versek olur mu ? istediklerin kalmamış da. " diye iğrenç bir espri yaptı. Ayıp olmasın diye gülerken, suratıma 12-13 tane tokat ve yumruk indiğini hissettim. Sonra 8-9 tekme, 4-5 tane de kafa. Tüm kahve bana dalmıştı. Yerde çılgınlar gibi tekmeleniyordum. " Vurun ulan allahsızlar, kader vurdu bir de siz vurun ! " diye haykırıyordum. Kahvenin sahibi Ali Emmi'yi yakasından çekip yere yatırdım, üzerine çıktım. Patlamış ağzım yüzüm, kan revan içindeki suratım ve yüzümde Joker gibi gülüşümle tüm kahve tırsmıştı. " Biskopat la buğğğ bırağın hamuğa goyan ! " nidaları yükselmekteydi. Ali Emmi'nin suratına doğru eğilerek suratımdaki kanları boşaltırken, " Bundan sonra bize kahveyi ücretsiz bırakacak, bizi de karışmayacaksın ! " dedikten sonra " Noliy ? " dercesine suratıma baktı. Tüm kahve sessizliğe bürünmüştü. Ardından Ali Emmi koşarak kahveyi terk etti. İşte o an ayağı kalkıp tüm kahveye hönkürdüm, " Dövüş Kahvesinin ilk kuralı asla geri vites yapmamaktır ! " işte o an tüm kahve ahalisi bana dönüp beni dikkatlice dinlemeye başladı. Ellerindeki 51 kağıtlarını ve içtikleri abdest suyu formatlı çayları bıraktılar. İhaleli batak ödeyenler söylediklerime kitlemiş, oyunda hesap kalmış olanlar dut yemiş bülbüle dönmüşlerdi. " Bugün Dövüş Kahvesi'nde ilk gününüz ise dövüşeceksiniz ! " dememle herkes ayaklandı.
Sanırım planım tıkır işliyordu. Yandan, " Himmet gap odunu. " diye bir sesle irkildim ve akabinde kafama yediğim kütükle yıkıldım. " Al saan Döfüş gavası anuha godumununn ! " diye bir ses ve yerde kanlar içindeki vücudumla tam Tyler Durden formatına girmişken, " Ne vuruyorsunuz lan çocuğa ibneler ! " diye olaya müdahale eden idealist, SSK'dan emekli abiyi görmemle sevinmeye başlamıştım. Birden aralarında hararetli bir tartışma çıkmış, tüm kahve birbirine dalmaya başlamıştı. O anda intikam acı olur diye bende kavgaya girdim. Gözüme genç yaşlarda, uzun ve yağlı saçlı, batak oynayan, çelimsiz bir üniversite öğrencisini kestirdim. Okey ıslakasını kafasına vurup, üzerine çıkıp pataklamaya başladım. Arkadaşları da korkmuş olan bitene bir anlam veremiyordu. " Abi kusura bakma, bırak boşver. " diye sesler duydum. Çelimsiz ve tırsak oldukları için onlara da saldırdım. Aklıma Güçlü Soydemir'in 15 kişiye saldırdım, rakiplerime vurdum doymadım isimli baladı gelmişti. İyice gaza gelip rakiplerime saldırdım. Kahveden koşar adım kaçarlarken gaza gelip kovaladım.
Fakat o esnada duyduğum polis sireniyle yıkıldım. Ali Emmi 2-3 ekip arabasını peşine takmış kahveye doğru gelmekteydi. Dövüş Kahvesi ilk gecesinde heba olmasın diye koşar adım oradan uzaklaştım. Bir camiye girip elimi yüzümü temizledim. O esnada, " Lan küfür ettik, millete sataştık, yine küfür ettik sonra suratımızı dağıttırdık. Her yerim kan revan oldu. E oruç gitti mi ki yeaa ? " diye düşünürken ezanın okunmasıyla yıkıldım. Hemen bir simit alıp, kuytuda yemeye başlarken insafsız kahve ahalsinin üzerime geldiğini gördüm. Ali Emmi elinde meşalesiyle durup, " İşte orda yağalayınnnn ! " diye bağırdı. 55 kadar kişi üzerime saldırdı. 2 ay sonra gözlerimi açtığımda din değiştirip, Hindu olup Goa'ya yerleştim. Zira bir öküz olarak yapmam gereken en doğru şey buydu...
Evde de sıkıntıdan patlıyordum. ceketimi alıp, kendimi istanbul'un köhne sokaklarına vurdum. Bir kahveye girdim. " Oruçluydum niye girdim amuniyim ?! hayda küfür ettik orucumuz gitmiş midir mınıskem ! ? lannn ! " diye düşünüp, kafayı yerken akabinde çayçı kardeş geldi. " Ne alırsın ağabey ? " diye sordu. Hayatımda ilk defa bu soruya bu kadar düşünüyordum. En sonunda cesaretimi toplayıp, " Bana bir Fanatik bir Fotomaç bir de Şok gazetesi verir misin ? " diye istekte bulundum. Yiyecek ve içecek söyleyemezdim. Çaycı kardeş, elinde not aldığı defterden kafasını hafifçe kaldırdı. Marlon Brando gibi bakmaya başladı. " Sabah Akşam bir Posta versek olur mu ? istediklerin kalmamış da. " diye iğrenç bir espri yaptı. Ayıp olmasın diye gülerken, suratıma 12-13 tane tokat ve yumruk indiğini hissettim. Sonra 8-9 tekme, 4-5 tane de kafa. Tüm kahve bana dalmıştı. Yerde çılgınlar gibi tekmeleniyordum. " Vurun ulan allahsızlar, kader vurdu bir de siz vurun ! " diye haykırıyordum. Kahvenin sahibi Ali Emmi'yi yakasından çekip yere yatırdım, üzerine çıktım. Patlamış ağzım yüzüm, kan revan içindeki suratım ve yüzümde Joker gibi gülüşümle tüm kahve tırsmıştı. " Biskopat la buğğğ bırağın hamuğa goyan ! " nidaları yükselmekteydi. Ali Emmi'nin suratına doğru eğilerek suratımdaki kanları boşaltırken, " Bundan sonra bize kahveyi ücretsiz bırakacak, bizi de karışmayacaksın ! " dedikten sonra " Noliy ? " dercesine suratıma baktı. Tüm kahve sessizliğe bürünmüştü. Ardından Ali Emmi koşarak kahveyi terk etti. İşte o an ayağı kalkıp tüm kahveye hönkürdüm, " Dövüş Kahvesinin ilk kuralı asla geri vites yapmamaktır ! " işte o an tüm kahve ahalisi bana dönüp beni dikkatlice dinlemeye başladı. Ellerindeki 51 kağıtlarını ve içtikleri abdest suyu formatlı çayları bıraktılar. İhaleli batak ödeyenler söylediklerime kitlemiş, oyunda hesap kalmış olanlar dut yemiş bülbüle dönmüşlerdi. " Bugün Dövüş Kahvesi'nde ilk gününüz ise dövüşeceksiniz ! " dememle herkes ayaklandı.
Sanırım planım tıkır işliyordu. Yandan, " Himmet gap odunu. " diye bir sesle irkildim ve akabinde kafama yediğim kütükle yıkıldım. " Al saan Döfüş gavası anuha godumununn ! " diye bir ses ve yerde kanlar içindeki vücudumla tam Tyler Durden formatına girmişken, " Ne vuruyorsunuz lan çocuğa ibneler ! " diye olaya müdahale eden idealist, SSK'dan emekli abiyi görmemle sevinmeye başlamıştım. Birden aralarında hararetli bir tartışma çıkmış, tüm kahve birbirine dalmaya başlamıştı. O anda intikam acı olur diye bende kavgaya girdim. Gözüme genç yaşlarda, uzun ve yağlı saçlı, batak oynayan, çelimsiz bir üniversite öğrencisini kestirdim. Okey ıslakasını kafasına vurup, üzerine çıkıp pataklamaya başladım. Arkadaşları da korkmuş olan bitene bir anlam veremiyordu. " Abi kusura bakma, bırak boşver. " diye sesler duydum. Çelimsiz ve tırsak oldukları için onlara da saldırdım. Aklıma Güçlü Soydemir'in 15 kişiye saldırdım, rakiplerime vurdum doymadım isimli baladı gelmişti. İyice gaza gelip rakiplerime saldırdım. Kahveden koşar adım kaçarlarken gaza gelip kovaladım.
Fakat o esnada duyduğum polis sireniyle yıkıldım. Ali Emmi 2-3 ekip arabasını peşine takmış kahveye doğru gelmekteydi. Dövüş Kahvesi ilk gecesinde heba olmasın diye koşar adım oradan uzaklaştım. Bir camiye girip elimi yüzümü temizledim. O esnada, " Lan küfür ettik, millete sataştık, yine küfür ettik sonra suratımızı dağıttırdık. Her yerim kan revan oldu. E oruç gitti mi ki yeaa ? " diye düşünürken ezanın okunmasıyla yıkıldım. Hemen bir simit alıp, kuytuda yemeye başlarken insafsız kahve ahalsinin üzerime geldiğini gördüm. Ali Emmi elinde meşalesiyle durup, " İşte orda yağalayınnnn ! " diye bağırdı. 55 kadar kişi üzerime saldırdı. 2 ay sonra gözlerimi açtığımda din değiştirip, Hindu olup Goa'ya yerleştim. Zira bir öküz olarak yapmam gereken en doğru şey buydu...
4 Kasım 2009 Çarşamba
Şöyle doğsam x, burda doğsam z, şu şekilde olmuş olsa z olurdu paradoksu
Güzide ülkemizden türlü türlü insan manzaraları ile karşılaşamaktan artık bıkkınlığın en hardcore safhasına geldim. Ebeveynlerime yararlı bir evlat olamadığım için, henüz ayağımı yerden kesmek için söz verip de almadıkları taşıt için 4, reşitliği dolduralı 5 sene oluyor.
İbrahim Tatlıses filmleriyle büyüdüm, evet izlerdim. Oradaki derin mizahi kurguları veled beynimle idrak etmeye çalışırdım. Oğluna 6 tl değerindeki helvacıoğlu flüte para bulamayan İbo, 33 tl değerindeki büyük rakıya para bulup, meyhanede, " benim oğlumun ne zaman flüdü olacak üleynnn ! " diye estirdiğinde göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Netekim filmde çocuğu rolünü canlandıran elamanla, filmi izlediğimde aynı yaştaydım. Babamın da alkolik olmasından mütevellit, " acaba flüt istersem aynı tepki mi olur ? " diye düşünmedim değil. Tabi alayı kolpaydı, o sahneyi geçen yıl bir video upload sitesinde izlemiştim. Hayatım boyunca 3-5 ibrahim tatlıses mp3'ünü kazara dinlemekten hariç ciddi anlamda kendisiyle bir aktivitem olmadı.
Neyse lan konu bu değildi .mına koyiyim. Ne yazık ki şahsi bir saltanat kayığım olmadığı için enderun araçlarına binmekteyim. İstanbul hudutları dahilinde, metrobüs diye bir işkence aleti var oturmayan dahil herkeşler bilirler. İşte bu sabah okuluma hareket etmek üzere evden çıkıp bu kazığa oturduğumda yanımda bulunan ve gazete okuyan 4 teenager arkadaşın muhabbetine kulak kankası oldum.
- olm varya Amerika'da doğsam kesin dünya starı olurdum.
+ lan sen ne diyon amua goyim. ben ingiltere'de doğsaydım Cristiano Ronaldo yerine ben Real Madrid'e giderdim. ( pardon ama o portugal'lı değil miydi lan ? )
* ehehe lan kız olsam kesin orospu olurdum.
e tabi muhabbet hemen hemen böyle değildi ama genel olarak Türk erkeği tipi 3 genel x,y ve z'li başlık vardır. 3'ü de onlardır. tabi dünya starı, aktör sadece en popüler olanları. Ancak, " kız olsam kesin orospu olurdum. " klişedir. 18-30 yaş arası tüm Türk genç erkekleri kestaneyi bu kadar çizdirmeye meraklıdırlar. Nedenini yıllardır anlamış değilim. Lan eve kız atmak için 5001 takla atan bu adamlar, xhamster'dan, xvideos'tan çıkmazlar onu geçtim her fırsatta karı olup vurdururlar. " ehehe lan Muharrem kız olsam sana verirdim he. " gibi laflar da arkadaşlar arasında sıkça söylenir. " lan şu Brad Pitt de ne yakşlıklı adamdır be kız olsam düşünmem direkt veririm. Yok lan gelsin istesin bu halimle de veririm. " bu da eşeğin .mına itfaiye hortumu sokulmuş versiyonudur ki tıpta kendilerine "gizli eşcinsel" denir. Doğru bir teşhisdir.
Zaten metabolizmik olarak 60'lı yaşlardan sonra Türk erkeği cinsellik açısından çok zor dönemler geçirir. Ereksiyon olamaz, yılda 2-3 kere seks zor yapar. Cinselliği ölür. Heteroseksüellikten, Biseksüelliğe kayma eğilimleri gösterir. Çavuşu tokatlamaya başlamış ergenlere sarar. " Sen ne tatlı çocuksun öyle. " diye elamanların g.te göz diker. vesaire vesaire. Ancak bu husus sadece Yurdum erkeğine değil global olarak tüm dünya erkeklerine özgüdür. Yani kişisel görüşlerin dışında sapkın görüşe dahil pislik ihtiyarlar böyledir. İnsanları hiç üzmez'ler bundan mütevellit böyle Amsterdamsal bir misyonu kendilerine hayati ritüel olarak bellemişlerdir. Ayıptır.
" He bu heriflerin, bu raddeye gelmesindeki ana sebep nedir aga ? " diye soranınız varsa, cevabı yazının hafif başlarındaki 3 ana başlıktır. Ve aslında en doğrusu 3. şıktır.
Kız olsam kesin orospu olurdum.
E erkek olmuşsun, adam olabilmiş misin ki ?
İbrahim Tatlıses filmleriyle büyüdüm, evet izlerdim. Oradaki derin mizahi kurguları veled beynimle idrak etmeye çalışırdım. Oğluna 6 tl değerindeki helvacıoğlu flüte para bulamayan İbo, 33 tl değerindeki büyük rakıya para bulup, meyhanede, " benim oğlumun ne zaman flüdü olacak üleynnn ! " diye estirdiğinde göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Netekim filmde çocuğu rolünü canlandıran elamanla, filmi izlediğimde aynı yaştaydım. Babamın da alkolik olmasından mütevellit, " acaba flüt istersem aynı tepki mi olur ? " diye düşünmedim değil. Tabi alayı kolpaydı, o sahneyi geçen yıl bir video upload sitesinde izlemiştim. Hayatım boyunca 3-5 ibrahim tatlıses mp3'ünü kazara dinlemekten hariç ciddi anlamda kendisiyle bir aktivitem olmadı.
Neyse lan konu bu değildi .mına koyiyim. Ne yazık ki şahsi bir saltanat kayığım olmadığı için enderun araçlarına binmekteyim. İstanbul hudutları dahilinde, metrobüs diye bir işkence aleti var oturmayan dahil herkeşler bilirler. İşte bu sabah okuluma hareket etmek üzere evden çıkıp bu kazığa oturduğumda yanımda bulunan ve gazete okuyan 4 teenager arkadaşın muhabbetine kulak kankası oldum.
- olm varya Amerika'da doğsam kesin dünya starı olurdum.
+ lan sen ne diyon amua goyim. ben ingiltere'de doğsaydım Cristiano Ronaldo yerine ben Real Madrid'e giderdim. ( pardon ama o portugal'lı değil miydi lan ? )
* ehehe lan kız olsam kesin orospu olurdum.
e tabi muhabbet hemen hemen böyle değildi ama genel olarak Türk erkeği tipi 3 genel x,y ve z'li başlık vardır. 3'ü de onlardır. tabi dünya starı, aktör sadece en popüler olanları. Ancak, " kız olsam kesin orospu olurdum. " klişedir. 18-30 yaş arası tüm Türk genç erkekleri kestaneyi bu kadar çizdirmeye meraklıdırlar. Nedenini yıllardır anlamış değilim. Lan eve kız atmak için 5001 takla atan bu adamlar, xhamster'dan, xvideos'tan çıkmazlar onu geçtim her fırsatta karı olup vurdururlar. " ehehe lan Muharrem kız olsam sana verirdim he. " gibi laflar da arkadaşlar arasında sıkça söylenir. " lan şu Brad Pitt de ne yakşlıklı adamdır be kız olsam düşünmem direkt veririm. Yok lan gelsin istesin bu halimle de veririm. " bu da eşeğin .mına itfaiye hortumu sokulmuş versiyonudur ki tıpta kendilerine "gizli eşcinsel" denir. Doğru bir teşhisdir.
Zaten metabolizmik olarak 60'lı yaşlardan sonra Türk erkeği cinsellik açısından çok zor dönemler geçirir. Ereksiyon olamaz, yılda 2-3 kere seks zor yapar. Cinselliği ölür. Heteroseksüellikten, Biseksüelliğe kayma eğilimleri gösterir. Çavuşu tokatlamaya başlamış ergenlere sarar. " Sen ne tatlı çocuksun öyle. " diye elamanların g.te göz diker. vesaire vesaire. Ancak bu husus sadece Yurdum erkeğine değil global olarak tüm dünya erkeklerine özgüdür. Yani kişisel görüşlerin dışında sapkın görüşe dahil pislik ihtiyarlar böyledir. İnsanları hiç üzmez'ler bundan mütevellit böyle Amsterdamsal bir misyonu kendilerine hayati ritüel olarak bellemişlerdir. Ayıptır.
" He bu heriflerin, bu raddeye gelmesindeki ana sebep nedir aga ? " diye soranınız varsa, cevabı yazının hafif başlarındaki 3 ana başlıktır. Ve aslında en doğrusu 3. şıktır.
Kız olsam kesin orospu olurdum.
E erkek olmuşsun, adam olabilmiş misin ki ?
30 Ekim 2009 Cuma
kendi bloğunu takip eden psikopat şizofren narsist
Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen
burayı tıklayın.
18 Ağustos 2009 Salı
Sanal alemin gazına gelmiş kıro victim
Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen
burayı tıklayın.
6 Ağustos 2009 Perşembe
Güzel kızlardaki çirkin erkek takıntısı
Geçtiğimiz günlerde, bir mekanda oturmuş Kerhane tatlısı yemekteydim. Kelle gibi sırıtıp, tatlımı yerken, karşıda bir afet-i devranla göz göze geldik. Ne zaman göz göze gelsek, 31 çekmekten çıldırmış bir Bülent Kayabaş edasıyla tatlımı hunharca ısırıyordum. Bu bakışma esnasında da hatun, elindeki içeceğini içiyordu. " Sen yiyorsun bende içiyorum. Yarasın bebeğim. Aslında ne kadar uyumlu bir çift olabiliriz. " görüntüsü vermekteydi. İyice gaza gelmiştim, ancak tatlım sona ermişti. O esnada bir Türk adeti olan, yemekten sonra sigara yakmak adı verilen hadiseyi gerçekleştirdim.
Ancak o da neydi ? Kız da birden sigarasını ateşledi. Artık ciddi anlamda bana sinyali çakmış, " Gel ve ateşinle yak sigaramı, çak o Clipper'ınla sigarama. " der gibi bakıyordu. Cesaret edemedim. " Ağabey yer misin bir tane daha kıkıkı. " diye soran garsonun, vücut kıllarından korkmuştum. Ardından bakışmaya devam ettik. Bunun böyle gitmeyeceğini zaten biliyordum, tam atik bir türk genci gibi kendisine saati sormaya gidecekken, gözüm içeriye giren evrimini bitirememiş elamana ilişti. O da neydi öyle? 1.65 boyunda, 98 kilo ağırlığında bir şey yürümeye başlamıştı. Üzerindeki t-shirtten lacoste timsahını, ben 6 metre öteden görebiliyordum. Tabi devasa göbek gibi bir engele rağmen bunu başarabiliyordum. Altında da kot pantolon vardı, daraltılmıştı. G.tüne yapışmış ve bu sıcakta, kıllı olmasından mütevellit pişik olma riskiyle karşı karşıyaydı. Altına da beyaz bir sivri burun ayakkabı giymişti. Yaklaştı, suratını inceledim. T-shirtü "v" yakaymış. Ve boynunda gümüş bir zincir vardı. Esmer tenli ve göz kapaklarından sakal çıkacak kadarda gür bir arkadaştı.
O kadar bakıştık ki onunla, sanki buraya onunla buluşmak için geldiğimi hissettim. Sonra garsondan bir tatlı daha istedim. " Hemmen ağabeyim. " lafından sonra, içeriye giren bizonu bu sefer arkadan kesmeye başladım. G.t sağlamdı fakat çok yağlıydı. Ayrıca pantolonu açık renkti, g.tünün terlediği alenen ortadaydı. Ancak o da ne ? bu homo sapienes 2 saattir göz göze aşk yaşadığım dilbere doğru yürüyordu. Kendi kendime, " Ulan 2 saattir bak kızla konuşamıyorsun. Adam girer girmez konuştu .mına koyayım. " diye sinirlendim. Sonra, " Buranın sahibidir herhalde ya ? " Türk'ün kendini avutma biçimlerinden birini yaptım. Kız ayağa kalktı ve öpüştüler. Evet öpüştüler. Dudak dudağa, dil dile. Sonra yan yana oturdular. El ele tutuşup, denizi seyretmeye başladılar. O sıra hınzır garson geldi, " Buyur ağabey kıkıkı. " dedi. Kendisine teşekkür ettim ve gitti. Çok yılışık bir garsondu, muhtemelen bahşiş vermezsem bana içinden ana avrat küfür edecekti. Tatlımı 3 ısırışta bitirdim. Ağzımı Erol Taş gibi sildikten sonra, " Garsonnnnn hesap !! " diye kükredim. Getirdi. Paranın üstünü beklemeden masadan kalktım. " Sağol paşam. Yarasın dadlılar. Ahşama görem seni. kıkıkı. " dedi. Kendisine iyi dileklerimi sundum.
Aslında beni sevmişti. Bana önem veriyordu. " Acaba cep telefonu numarasını istesem, ya da mesene var mı :P " diye sorsam olur mu ? " Diye düşündüm. Sonra ayrı dünyaların insanı olduğumuzu fark ettim. Parmağında yüzük vardı. Masadan çıkışa doğru yürürken, kızın oturduğu masaya yaklaştım. Gözlerim bu genç çiftin, parmaklarındaydı. Ve acı gerçeği biraz sonra iyice gördüm. Hayvani şekillerde 2 yüzük, masada 8 cep telefonu, 3 tane de araba anahtarı vardı. O an bir kez daha, " kıroyum emme para bende " lafına isyan ettim. Hatta AİHM'e başvurmayı bile düşündüm. Sonra vazgeçip, güneş gözlüğümü taktım. Soluğu kardeşler Birahanesi'nde aldım.
Ancak o da neydi ? Kız da birden sigarasını ateşledi. Artık ciddi anlamda bana sinyali çakmış, " Gel ve ateşinle yak sigaramı, çak o Clipper'ınla sigarama. " der gibi bakıyordu. Cesaret edemedim. " Ağabey yer misin bir tane daha kıkıkı. " diye soran garsonun, vücut kıllarından korkmuştum. Ardından bakışmaya devam ettik. Bunun böyle gitmeyeceğini zaten biliyordum, tam atik bir türk genci gibi kendisine saati sormaya gidecekken, gözüm içeriye giren evrimini bitirememiş elamana ilişti. O da neydi öyle? 1.65 boyunda, 98 kilo ağırlığında bir şey yürümeye başlamıştı. Üzerindeki t-shirtten lacoste timsahını, ben 6 metre öteden görebiliyordum. Tabi devasa göbek gibi bir engele rağmen bunu başarabiliyordum. Altında da kot pantolon vardı, daraltılmıştı. G.tüne yapışmış ve bu sıcakta, kıllı olmasından mütevellit pişik olma riskiyle karşı karşıyaydı. Altına da beyaz bir sivri burun ayakkabı giymişti. Yaklaştı, suratını inceledim. T-shirtü "v" yakaymış. Ve boynunda gümüş bir zincir vardı. Esmer tenli ve göz kapaklarından sakal çıkacak kadarda gür bir arkadaştı.
O kadar bakıştık ki onunla, sanki buraya onunla buluşmak için geldiğimi hissettim. Sonra garsondan bir tatlı daha istedim. " Hemmen ağabeyim. " lafından sonra, içeriye giren bizonu bu sefer arkadan kesmeye başladım. G.t sağlamdı fakat çok yağlıydı. Ayrıca pantolonu açık renkti, g.tünün terlediği alenen ortadaydı. Ancak o da ne ? bu homo sapienes 2 saattir göz göze aşk yaşadığım dilbere doğru yürüyordu. Kendi kendime, " Ulan 2 saattir bak kızla konuşamıyorsun. Adam girer girmez konuştu .mına koyayım. " diye sinirlendim. Sonra, " Buranın sahibidir herhalde ya ? " Türk'ün kendini avutma biçimlerinden birini yaptım. Kız ayağa kalktı ve öpüştüler. Evet öpüştüler. Dudak dudağa, dil dile. Sonra yan yana oturdular. El ele tutuşup, denizi seyretmeye başladılar. O sıra hınzır garson geldi, " Buyur ağabey kıkıkı. " dedi. Kendisine teşekkür ettim ve gitti. Çok yılışık bir garsondu, muhtemelen bahşiş vermezsem bana içinden ana avrat küfür edecekti. Tatlımı 3 ısırışta bitirdim. Ağzımı Erol Taş gibi sildikten sonra, " Garsonnnnn hesap !! " diye kükredim. Getirdi. Paranın üstünü beklemeden masadan kalktım. " Sağol paşam. Yarasın dadlılar. Ahşama görem seni. kıkıkı. " dedi. Kendisine iyi dileklerimi sundum.
Aslında beni sevmişti. Bana önem veriyordu. " Acaba cep telefonu numarasını istesem, ya da mesene var mı :P " diye sorsam olur mu ? " Diye düşündüm. Sonra ayrı dünyaların insanı olduğumuzu fark ettim. Parmağında yüzük vardı. Masadan çıkışa doğru yürürken, kızın oturduğu masaya yaklaştım. Gözlerim bu genç çiftin, parmaklarındaydı. Ve acı gerçeği biraz sonra iyice gördüm. Hayvani şekillerde 2 yüzük, masada 8 cep telefonu, 3 tane de araba anahtarı vardı. O an bir kez daha, " kıroyum emme para bende " lafına isyan ettim. Hatta AİHM'e başvurmayı bile düşündüm. Sonra vazgeçip, güneş gözlüğümü taktım. Soluğu kardeşler Birahanesi'nde aldım.
20 Temmuz 2009 Pazartesi
Sanırım sıçıyordunuz, pardon. rahatsız ettim.
Herkes gibiyim. Yemek yerim. Her ne kadar günde 1 bazen, 1.5 öğün olsa da yerim. Film izlerim. Herkesten biraz farklı özelliğim, içkiyi aşırı fazla tüketmem. Eşşeğin kulağına su kaçırır bazıları, ben itfaiye hortumu dayıyorum. Sabaha kadar uyuyamıyorum ki normal bir durum değil bu. Belirttiğim kombinasyonların ortak sonucu da, rüya görememeye başlayışım oldu. Bir kayıp değil, daha iyi hatta. Ama nadiren de olsa enteresan rüyalar görür oldum. Geçenlerde içkiyi çok kaçırdığım bir gecenin sonunda aynısı başıma geldi.
Bir arkadaşımın daveti üzerine evlerine gittim. Herşey iyi başlamıştı. Normal insanlar gibi gülüyor ve eğleniyorduk. Pileysteyşın bile oynadık. Sonra, dolaptan bir şişe votka geldi. Herşey o an oldu. Kendimi, Sadri Yıldız gibi Kayseri otobüsündeymişcesine hissetmeye başladım. Ve çok büyük yemin ettim. " Bir daha tekel'in Lokka marka vodkasını içersem hakkaten zksinler beni. " diye haykırdım. Sonra uyudum. Uyumadan önce enteresan rüyalar görmemek için dua edecektim. O sırada uyuya kalmışım. Tedirgindim. Zira geçen sefer içtiğimde, Hakkı Bulut'la birlikte dünyaya saldıran uzaylılara karşı savaşmıştık. Bu sefer ise ne olacağı büyük bir muammaydı. Ve acı gerçekle yıkıldım. Yine rüya görüyordum. Hemde saçmalığın çok çok ilersindeydi.
Yıl 2010, Dünya Kupası oynanmış bitmiş. Finalde, İngiltere ve Brezilya karşılaşmış ve kupayı Brezilya almıştı. Ancak bu işte şike olduğu iddia atılmış. İngiltere'den Gerrard'ın bir golü ofsayt, diğer golünde faul yapıldığı gerekçesiyle verilmemiş. İşte bunları gördükten sonra gözümü İngiltere'de açıyorum. Yanımda Leonardo Dicaprio var. Ne alaka anlamadım. " what da fuckin goingz on ? " dedim. Ses etmedi. Yürüdük gittik acayip bir binaya, karşımızda İngiltere Kraliçesi bize görev veriyor. " hayırdır ablacım, olay nedir ? ben niye burdayım ? diye sormaya kalmadı. " kadın projektörü kapattı. " We trust you." dedi. Duygulandım. Ağlamaya başladım. Olay dramatizeye bağlamasın diye, göz yaşlarımı sildim. Ancak duygulandım bir kere. O sırada böyle davalarda hep güzel ve genç ajanlar olur nerde onlar ? diye düşünürken. James Bond'da oynayan o teyze geldi. Bize yapacağımız görev hakkında bilgiler vermeye başladı.
Teyze anlattı da anlattı. Leanordo'yu not alması için uyardım. Bana Türkçe olarak, " Tamam abi dedi. ". Kadında Türkçe konuşuyordu. Niyeyse ben onlara ingilizce cevaplar veriyordum. Teyze sözlerini bitirirken, bir de üstüne, gol kralı olan Ronaldinho'yu da paketleyin dedi. Meğer ibnelik yapılmasa Gerrard olacakmış. sonra düşündüm, " pardon benim bu olayla ne alakam var mına koyayım ? " diye sorayım istedim ancak kapımıza bir Porsche Cayanne yanaşınca vazgeçtim. Sanırım rütbeli biriydim. Genç sarışın bir oğlan, bana kahve ikram ederken, " buyrun efendim." dedi. G.tüm iyice kalkmıştı artık. S.kseler uyanmazdım. Leanordo'cum arabayı çalıştırırken bende sıtarbaks marka kahvemi içiyordum. Sadece rüyamda içerim, büyük fantazimdir. Londra'nın bulutlu sokaklarında takılmaya başladık. Siyah saçlı olduğum için, sarışınların kıskacına girmiştim. Göz zinası yapıyorlardı, ama g.t kalkmış bir kere. Sallamıyorum hiç, üzerimde bir anda uzun açık kahverengi bir pardesü, gözümde ray&ban'nın düz gözlüklerinden belirdi. " Gel lan Leo, 2-3 kişiyi sorgulayalım dedim. " Emredersiniz efendim." dedi. İndik arabadan.
Paul Scholes'a benzeyen bir ergeni çevirip, üzerini aradım. Prezarvatif çıktı. "Yaşın kaç lan pezevenk ? " diyip, kafasına bir tane yapıştırdım. Kafası 3 numara olduğu için "şlak" diye ses çıktı. Sonra üzüldüm, tedirgin olmaya da başladım. Çocuk sinirliydi. 12 yaşındaydı fakat bilekleri iriydi. Dayak yemiyeyim diye kimlik gösterdim, oralı olmadı. Elimden prezervatifi aldı. Orta parmak gösterdi, " fuck you. " diyerek yoluna devam etti. Halbuki o işarette o manaya geliyordu, 2 kez fuckılmıştım 12 yaşında bir çocuk tarafından. Aradan 10 dakika kadar geçti, Leo her gördüğü kızı çevirip, sözde bilgi alıyorum ayağına msn adreslerini alıyordu. Ancak tam muhabbete dahil olayım, 2-3 tane de ben alayım derken silah sesleri duydum. Karizmayı konuşturur, çatışmayı atlatır, kızları da otele götürürüm diye düşünürken hepsi kaçtı. Görmeden çılgınlar gibi ateş ediyorduk. Sonra bir kez de nişan alayım dedim. Baktım, ateş edenler çikolata tenli adamlardı. Sanki, City Of God filminden çıkagelmişler gibi bir edaları vardı. Yoğun süren çatışmalar sonucu hepsini indirdik. Kantır Sıtrayk'taki hünerimi burda da göstermiştim.
Gözlerim yerdeki adama kaydı. O'nu gözlerimle yiyordum.Yerde can çekişirken yakasına yapıştım. " Kimdi onlar lanet olasıca ? Kimdi onlar ? " diye haykırdım. Yutkundu ve hayata gözlerini yumdu. " Kahretsin." diye bağırdım. Sonra ereksiyon olduğum belli olmasın diye eli cebime attım. Tabi ben başka şeyler söylüyorum aslında ama düblajla böyle çeviriyorlardı. O hareketi yaparkende muhtemelen reklama falan girmişlerdir. Neyse, sonra Leo gelip, " Boşver .mına koyim bugünü de atlattık." dedi. " Yıllarımı bu işe verdim Leo, sen daha çömezsin bu davayı aydınlatmadan, emekli olamam." dedim. Niye böyle laflar diyorum bilmiyorum tabi. Sonra gözüm, can çekişip ölen adamın eline ilişti. Dövmesi vardı, " Only Can God Judge Me ! " yazmaktaydı. Şirinevler çocuğu mu lan bu ? Diye düşünürken, birden avcu açıldı. Ve o yakaladığım ergendeki prezervatifin aynısını gördüm. Tıpkısın aynısıydı. BİM'den alınmış, Eros marka bir prezervatif.
Tam bir yıkım anıydı, Max Payne gibi hissettim kendimi. " İntikaaammm ! " diye bağırdım. Niye böyle yapıyordum yine anlam veremedim. Ufak Scholes'u tam toyseras'ta sıkıştırmışken. İşin arkasında : Jason Statham, Bruce Willis, Winnie Jones, Eric Cantona, Çılgın Sedat ve Latif Doğan olduğunu öğrendik. Britanya alemi, prezervatif çetesinden sorulmaktaymış. Liderleri de, "Prezer Latif" biriymiş. O sıra uyandım. Güçsüz bedenim, emekliliğe yaklaşan bu yaşlı vücudum, holivıd'ın bu kurşun geçirmeyen adamlarına karşı boyun eğmek zorunda kalacaktı. Korkmuştum ellerim titriyordu. Tansiyonum da düşmüştü. Sonra birden silkelenip yanda, Trt'den yabancı film izleyen gerizekalı arkadaşımın kafasına vurdum. Saçları turuncu ve 3 numaraydı, ve " şlak" diye bir ses çıktı. " Utanmıyor musun lan bu saatte tv izleyip uykumun içine zçmaya ? He Allahsız, negzeel Ne güzel kurşunlardan kaçıyor, bullet time yapıyordum. 40 bakireye tapıp, bal yanaktan tadıyordum." dedim. Baktım filmde Türkçe düblaj. Rabırt de niro, ray&banları takmış, açık kahverengi bir uzun ceket. Yanında Leonardo, toyserastalar. Birden bazuka yiyip paramparça oluyorlar. Tv'yi izleyen elaman kıs kıs gülmeye başlamıştı. " Lannnnnn " dememe kalmadı, tam derken, kafası, 360 derece döndü, " you fucked up man. " dedi. " Really ? " diye içten içe düşünmeye başladım. Bu sefer hep ingilizce konuşuyorken. " Galk lan menemen yaptık, gel gahvaltıya. " diye bir sesle irkildim.
Meğer mutfakta uyuya kalmışım. G.tümde açıkta kalmıştı. Trt'de pazar günleri sabahları hep eski western filmleri yayınlanır. Açmışlar Tv'yi son ses. Boşa o kadar 3.5 atmışım meğerse. Saolsunlar, Muharrem'i öpüp kokladım o sevinçle. Sonra kapı çaldı, " kapıcının çocuğudur baksana kapıya ekmek almaya yollamıştık. " dediler. Açtım kapıyı o çocuk. Direk suratına kapıyı kapattım. Birden mutfağa koştum. Muharrem birden Çılgın Sedat'a, Nuri de Winnie Jones'a benzedi. Camda kırılıp Bruce Willis'le Jason Statham içeriye girdi. Aha zıçtık derken, kapıyı Oktay Kaynarca kırdı. " Biz allahın adamıyık." dedi. Ardından Prezer Latif, Oktay Kaynarca'nın arkasından gelerek kafasına sıktı. Cebinden Ultra large bir prezervatif çıkarıp, Muharrem'e attı. Muharrem yapma dedim, dinletemedim. Prezervatifi jelatinden çıkarıp, kafama geçirdi. Beni boğuyordu. Sonra, mı ? o kadardı. Uyandığımda saat akşamın 8'i olmuştu ve salak arkadaşlarım Adanalı'yı izlemeye başlamışlardı. Biri de yastıkla beni boğup, " Uyanlan 2010 yılına girdik. ehe ehe. " diyordu. Yok yok bu sefer kapı çalmadı, g.tümü kaşıya kaşıya balkona çıktım. Bir çocuk gördüm...
Bir arkadaşımın daveti üzerine evlerine gittim. Herşey iyi başlamıştı. Normal insanlar gibi gülüyor ve eğleniyorduk. Pileysteyşın bile oynadık. Sonra, dolaptan bir şişe votka geldi. Herşey o an oldu. Kendimi, Sadri Yıldız gibi Kayseri otobüsündeymişcesine hissetmeye başladım. Ve çok büyük yemin ettim. " Bir daha tekel'in Lokka marka vodkasını içersem hakkaten zksinler beni. " diye haykırdım. Sonra uyudum. Uyumadan önce enteresan rüyalar görmemek için dua edecektim. O sırada uyuya kalmışım. Tedirgindim. Zira geçen sefer içtiğimde, Hakkı Bulut'la birlikte dünyaya saldıran uzaylılara karşı savaşmıştık. Bu sefer ise ne olacağı büyük bir muammaydı. Ve acı gerçekle yıkıldım. Yine rüya görüyordum. Hemde saçmalığın çok çok ilersindeydi.
Yıl 2010, Dünya Kupası oynanmış bitmiş. Finalde, İngiltere ve Brezilya karşılaşmış ve kupayı Brezilya almıştı. Ancak bu işte şike olduğu iddia atılmış. İngiltere'den Gerrard'ın bir golü ofsayt, diğer golünde faul yapıldığı gerekçesiyle verilmemiş. İşte bunları gördükten sonra gözümü İngiltere'de açıyorum. Yanımda Leonardo Dicaprio var. Ne alaka anlamadım. " what da fuckin goingz on ? " dedim. Ses etmedi. Yürüdük gittik acayip bir binaya, karşımızda İngiltere Kraliçesi bize görev veriyor. " hayırdır ablacım, olay nedir ? ben niye burdayım ? diye sormaya kalmadı. " kadın projektörü kapattı. " We trust you." dedi. Duygulandım. Ağlamaya başladım. Olay dramatizeye bağlamasın diye, göz yaşlarımı sildim. Ancak duygulandım bir kere. O sırada böyle davalarda hep güzel ve genç ajanlar olur nerde onlar ? diye düşünürken. James Bond'da oynayan o teyze geldi. Bize yapacağımız görev hakkında bilgiler vermeye başladı.
Teyze anlattı da anlattı. Leanordo'yu not alması için uyardım. Bana Türkçe olarak, " Tamam abi dedi. ". Kadında Türkçe konuşuyordu. Niyeyse ben onlara ingilizce cevaplar veriyordum. Teyze sözlerini bitirirken, bir de üstüne, gol kralı olan Ronaldinho'yu da paketleyin dedi. Meğer ibnelik yapılmasa Gerrard olacakmış. sonra düşündüm, " pardon benim bu olayla ne alakam var mına koyayım ? " diye sorayım istedim ancak kapımıza bir Porsche Cayanne yanaşınca vazgeçtim. Sanırım rütbeli biriydim. Genç sarışın bir oğlan, bana kahve ikram ederken, " buyrun efendim." dedi. G.tüm iyice kalkmıştı artık. S.kseler uyanmazdım. Leanordo'cum arabayı çalıştırırken bende sıtarbaks marka kahvemi içiyordum. Sadece rüyamda içerim, büyük fantazimdir. Londra'nın bulutlu sokaklarında takılmaya başladık. Siyah saçlı olduğum için, sarışınların kıskacına girmiştim. Göz zinası yapıyorlardı, ama g.t kalkmış bir kere. Sallamıyorum hiç, üzerimde bir anda uzun açık kahverengi bir pardesü, gözümde ray&ban'nın düz gözlüklerinden belirdi. " Gel lan Leo, 2-3 kişiyi sorgulayalım dedim. " Emredersiniz efendim." dedi. İndik arabadan.
Paul Scholes'a benzeyen bir ergeni çevirip, üzerini aradım. Prezarvatif çıktı. "Yaşın kaç lan pezevenk ? " diyip, kafasına bir tane yapıştırdım. Kafası 3 numara olduğu için "şlak" diye ses çıktı. Sonra üzüldüm, tedirgin olmaya da başladım. Çocuk sinirliydi. 12 yaşındaydı fakat bilekleri iriydi. Dayak yemiyeyim diye kimlik gösterdim, oralı olmadı. Elimden prezervatifi aldı. Orta parmak gösterdi, " fuck you. " diyerek yoluna devam etti. Halbuki o işarette o manaya geliyordu, 2 kez fuckılmıştım 12 yaşında bir çocuk tarafından. Aradan 10 dakika kadar geçti, Leo her gördüğü kızı çevirip, sözde bilgi alıyorum ayağına msn adreslerini alıyordu. Ancak tam muhabbete dahil olayım, 2-3 tane de ben alayım derken silah sesleri duydum. Karizmayı konuşturur, çatışmayı atlatır, kızları da otele götürürüm diye düşünürken hepsi kaçtı. Görmeden çılgınlar gibi ateş ediyorduk. Sonra bir kez de nişan alayım dedim. Baktım, ateş edenler çikolata tenli adamlardı. Sanki, City Of God filminden çıkagelmişler gibi bir edaları vardı. Yoğun süren çatışmalar sonucu hepsini indirdik. Kantır Sıtrayk'taki hünerimi burda da göstermiştim.
Gözlerim yerdeki adama kaydı. O'nu gözlerimle yiyordum.Yerde can çekişirken yakasına yapıştım. " Kimdi onlar lanet olasıca ? Kimdi onlar ? " diye haykırdım. Yutkundu ve hayata gözlerini yumdu. " Kahretsin." diye bağırdım. Sonra ereksiyon olduğum belli olmasın diye eli cebime attım. Tabi ben başka şeyler söylüyorum aslında ama düblajla böyle çeviriyorlardı. O hareketi yaparkende muhtemelen reklama falan girmişlerdir. Neyse, sonra Leo gelip, " Boşver .mına koyim bugünü de atlattık." dedi. " Yıllarımı bu işe verdim Leo, sen daha çömezsin bu davayı aydınlatmadan, emekli olamam." dedim. Niye böyle laflar diyorum bilmiyorum tabi. Sonra gözüm, can çekişip ölen adamın eline ilişti. Dövmesi vardı, " Only Can God Judge Me ! " yazmaktaydı. Şirinevler çocuğu mu lan bu ? Diye düşünürken, birden avcu açıldı. Ve o yakaladığım ergendeki prezervatifin aynısını gördüm. Tıpkısın aynısıydı. BİM'den alınmış, Eros marka bir prezervatif.
Tam bir yıkım anıydı, Max Payne gibi hissettim kendimi. " İntikaaammm ! " diye bağırdım. Niye böyle yapıyordum yine anlam veremedim. Ufak Scholes'u tam toyseras'ta sıkıştırmışken. İşin arkasında : Jason Statham, Bruce Willis, Winnie Jones, Eric Cantona, Çılgın Sedat ve Latif Doğan olduğunu öğrendik. Britanya alemi, prezervatif çetesinden sorulmaktaymış. Liderleri de, "Prezer Latif" biriymiş. O sıra uyandım. Güçsüz bedenim, emekliliğe yaklaşan bu yaşlı vücudum, holivıd'ın bu kurşun geçirmeyen adamlarına karşı boyun eğmek zorunda kalacaktı. Korkmuştum ellerim titriyordu. Tansiyonum da düşmüştü. Sonra birden silkelenip yanda, Trt'den yabancı film izleyen gerizekalı arkadaşımın kafasına vurdum. Saçları turuncu ve 3 numaraydı, ve " şlak" diye bir ses çıktı. " Utanmıyor musun lan bu saatte tv izleyip uykumun içine zçmaya ? He Allahsız, negzeel Ne güzel kurşunlardan kaçıyor, bullet time yapıyordum. 40 bakireye tapıp, bal yanaktan tadıyordum." dedim. Baktım filmde Türkçe düblaj. Rabırt de niro, ray&banları takmış, açık kahverengi bir uzun ceket. Yanında Leonardo, toyserastalar. Birden bazuka yiyip paramparça oluyorlar. Tv'yi izleyen elaman kıs kıs gülmeye başlamıştı. " Lannnnnn " dememe kalmadı, tam derken, kafası, 360 derece döndü, " you fucked up man. " dedi. " Really ? " diye içten içe düşünmeye başladım. Bu sefer hep ingilizce konuşuyorken. " Galk lan menemen yaptık, gel gahvaltıya. " diye bir sesle irkildim.
Meğer mutfakta uyuya kalmışım. G.tümde açıkta kalmıştı. Trt'de pazar günleri sabahları hep eski western filmleri yayınlanır. Açmışlar Tv'yi son ses. Boşa o kadar 3.5 atmışım meğerse. Saolsunlar, Muharrem'i öpüp kokladım o sevinçle. Sonra kapı çaldı, " kapıcının çocuğudur baksana kapıya ekmek almaya yollamıştık. " dediler. Açtım kapıyı o çocuk. Direk suratına kapıyı kapattım. Birden mutfağa koştum. Muharrem birden Çılgın Sedat'a, Nuri de Winnie Jones'a benzedi. Camda kırılıp Bruce Willis'le Jason Statham içeriye girdi. Aha zıçtık derken, kapıyı Oktay Kaynarca kırdı. " Biz allahın adamıyık." dedi. Ardından Prezer Latif, Oktay Kaynarca'nın arkasından gelerek kafasına sıktı. Cebinden Ultra large bir prezervatif çıkarıp, Muharrem'e attı. Muharrem yapma dedim, dinletemedim. Prezervatifi jelatinden çıkarıp, kafama geçirdi. Beni boğuyordu. Sonra, mı ? o kadardı. Uyandığımda saat akşamın 8'i olmuştu ve salak arkadaşlarım Adanalı'yı izlemeye başlamışlardı. Biri de yastıkla beni boğup, " Uyanlan 2010 yılına girdik. ehe ehe. " diyordu. Yok yok bu sefer kapı çalmadı, g.tümü kaşıya kaşıya balkona çıktım. Bir çocuk gördüm...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)