22 Haziran 2009 Pazartesi

Toplumumuzun kanayan bir yarası olarak duygusal kıro magandalar

Konu hakkında bir tanım yapmaya gerek yok açıkçası. Son zamanlarda iyice artmış, zıvanadan çıkmış, toplumsal, sosyal ne kadar değer varsa alayının içine etmiş bir oluşumdan bahsediyoruz. Bunun kız versiyonu da var gerçi ama benim gözüme daha çok batan erkeği oldu. Ki bu emo diye bir akım getirdi ancak %80 gibi bir oranı normal haliyle kalıp, bu salaklığa destek vermeye başladı. Tamam açacağım bunun ne olduğunu ancak şimdilik kenarlarında yürüyorum.

Öncelikli olarak 86 yıllık Türkiye Cumhuriyetini, kültürel, sanatsal olarak değerlendirelim. cumhuriyetimizin ilk yıllarında, cumhuriyet dönemi edebiyatçıları anılan kesimin dışında pek bir şey yoktu. Dönemim sağlam adamlarından, Mehmet akif ersoy yada Ziya Gökalp siyasi yazarlardı. gerçi Mehmet Akif Ersoy şairdi ama olsun. Ülkemiz, 2. dünya savaşının getirdiği ağır yükümlülükleri üstünde atmakta fakat başka kasvetlerle uğraşmaktaydı. 50'lili yıllarda da bir çok sorun meydana gelmişti. Adnan menderes vs Cemal Aga bunun en basit örneğiydi. Halk yine fakirdi, yine para yoktu. Sosyete bir kısım her daim vardı. fakat halkın %99'u böyle olunca işin seyri farklı olmaktaydı. 60'lı yılların ortasına geldiğimizde ülkemizin direkt paralellikte fransız kültürüyle seviştiğini görmekteyiz. Özellikle ilk albümüyle fırtınalar estiren genç şarkıcı, Barış Manço bunun örneğiydi. Ki kendisi galatasaray lisesi mezunudur, ilk plağı da fransızca çıkmıştır. Kızılcıklar Oldu Mu ? isimli türküyü fransızca coverlamıştır. (Bien Fait Pour to) herneyse, bu dönemlerde çok yüzlerce sanatçımız olmuştur. Peki ya şairlerimiz ? Cemal Süreya yada Özdemir Asaf diyeceğim de dilim varmaz onları bu konuya sokmamak gerekir.

Aynı dönemlerde daha sert, isyankar müzik yapan Cem Karaca, değişik tarzı billur gibi sesiyle Fikret Kızılok ve sade, klasik, muhteşem yorumu, büyüleci sesiyle Tanju Okan. O dönem gençliğinin halini az çok düşünebiliyorum. Erkin koray'ı katmadım çünkü o 70'li yıllarda üne kavuşcaktı, diğer yandan da İbrahim tatlıses, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay gelmekteydi. Bu 3'lü ve diğer saydığım sanatçılarımız arasında aslında genel bir rekabet hem vardı, hem yoktu. Ancak gençlik ikiye bölünmekteydi. İstisnai durumlarda olmaktaydı, mesela Cem Karaca'nın tamirci çırağı yada ıslak ıslak şarkıları yine herkeslerin dilindeydi. Psikolojisi allak bullak bir gençlik tee 40 küsür yıl önce ortaya çıkmıştı. Ancak kültürel anlamda çok düzgün insanlar oldukları için bu gençlik arasında büyük paniğe ulaşmadı. Hani hep babalarımız falan anlatır ya hep : " bizim zamanımızda aşk başkaydı. camdan camaydı. günde bir kez görsek, mutlu olurduk. başka bir mahalleden geçerken kafamız yerde geçerdik. bir saygı bir sevgi vardı. " sonra klişeler gelir, " ben bu devrin adamı değilim ! " doğru, bende değilim.

70'lerin ve 80'lerin kritiğini de yapmaycağım ama gençlik her 10 yılda bir acayip şekilde değişmekte. En son kilit 1999'da vuruldu. Ardından hızlı bir evrim geçirilmeye başlandı ki bilgisayarın bunda büyük payı vardı. İnternetin yaygınlaşmasıyla olaylar çığırından çıkılmaz bir hale ulaştı. 2005 yılı itibariyle ve sonrasında gençlikte anormal bir oluşum gözlemlemek mümkün oldu. Bir zamanlar, hafif punk bir saçımız var diye esnaf, " vay amua godumununa bah hele. " diye tepki verirken, bahsettiğim sene itibariyle kendi çocukları da bu şekilde olmaya başladılar fakat bizim olayımızla onların ki farklıydı. Ambiyane tabirle, piyasacılık yapmaktaydılar. Kızlar marjinal erkeklere bayılır, dar paça kotlar, converse ayakkabılar, sabri sarıoğlu'nun kuaföründe fönlenmiş saçlar. Oh yeah. İğrenç cep telefonu melodileri, msn iletileri ve adresleri. Tamam bir anarşizm doğmuştu. Kıroizm. en sevdiğim Bu azizim. Türk arkadaşlık sitelerinin getirdiği trendler gençliğimizi yürekten yaraladı. Kapalı alanlarda güneş gözlükleri, starbucks, kaynakçı güneş gözlüğü ki bazıları damla modelidir. Halk arasında Kutsi gözlüğü olarak da geçer. Absolut vodkalar. Ve daha niceleri. Ben şahsen, genellikle belediye parkları ve sahillerde oturmayı severim. Etrafı keser, içerim. Tabi içtiğimi kimse anlamaz, her şey bir anda olur ve biter. Ailelerin takılmadığı yerleri tercih ederim ki şeytan taşlama vazifeleri hacca kalsın. Bu kesişlerim sırasında hep çok yakınımda tesadüfi olarak genç çiftler otururlar, muhabbetlerine tanık olurum. Yiyişmelerini kestikten sonra tabi. Bir örnek vereyim ;

- aşkhm bhen sheni şhook sefiorm yhaaaa.
+ bende seni bibibibibitanem.

Lan Allah belanızı versin. Hani hiç derdim tasam yoktu, dertlendim içiyorum. Hemen hemen tüm diyaloglar bunlar gibi olmaktaydı. Geçenlerde içip sızan yiğenimin cep telefonunu kurcaladım, yıkıldım. 1-2 tane kız arkadaş yapmış, onlarla mesajlaşmakta. Tabi duygusal ya amcam felaket şekillerde döktürmüş, aşığım triplerinde. "her sabah odamı karanlıktan kurtarıp, aydınlığa kavuşturan bir güneş gibisin, yüreğime öyle bir doğdun ki karanlıktan kurtuldum." bak bak bak. nerden öğreniyosun lan keraneci bunları ? 50 yıllık aşk adamı sanki herif.

Bir de bu tarz lavuklar genellikle, yeni manita yaptıktan sonra içtikleri 2 biranın etkisiyle Sezen Cumhur Önal olurlar. Facebook'ta girerler, sevdiceğinin duvarına, resimlerine döktürürler. Olmadı mesaj atarlar. Msn adreslerinde iletilerine, sevgilisiyle çıktıkları günün tarihini atıp, yanına saçmalarlar. Bir de yeni bir trend oluşmuş, eklenilen resmin altına 950 beyitten oluşan şiirler, şarkılar yazıyorlar. Yani, picture description. Ne diyeyim, Allah önce ailelerine sabır versin. sonra Allah sonumuzu hayır etsin. Böyle elamanlarla işimiz yaş. Bir Nazım Hikmet şiiri, Burak Bora coverı ile yazımı noktalıyorum. Badem bıyık beni unut, bu gemi bir kara tabut. sevgiler, saygılar.

21 Haziran 2009 Pazar

Geri Dönülmez Yerdesin.

Maziye bir dönersiniz, eski günler, ilkokul-ortaokul zamanlarını anımsarsınız bir. Durduk yere midir artık malum mu olmuştur bilinmez. Denk gelir bazen öyle işte, eser çat diye. Sonra eski dostlarla buluşunur, hasret giderilir. " Çokk değişmişisn lan." hep aynıdır replikler. Ama bir eksik vardır hep. Sorarsınız onlarıda, iyilerdir, bir kere yolda görülmüşlerdir, yada internet sitelerinde buluşulmuştur falan. Ama gönül bu, eski yaşanmışlıkları bir takım paylaşmışlıkları olan adamları da görmek ister. Sonra muhabbet açılır, " Lan Ümit sizin orda oturuyordu. O'nu niye almadınız ? " pat diye sorarsınız.

Çocuklar donup kalırlar, yutkunurlar, cevap veremezler..

"Ne oldu lan söyle ? " diye silkeleseniz de, Arkadaşınızın gözleri dolar. Cevap veremez. Anlarsınız...

O gitmiştir artık, yoktur bu dünyada. Cennet yönetim kurulu zamansız ama iyi bir transfer yapmıştır. Allah taksiratını affetsin diye dua edersiniz. Sonra beraber yaşadığınız eski günler gözlerinizin önüne gelir biribirden. Ne olur ulan peki ? Yoktan yere omuz attığınız günü hatırlarsınız O'na. sonra mezun olduğunuz vakti düşünürsünüz. o çelimsiz çocukla ağlaya ağlaya sarılışını ve yıllar sonra halini hatrını sormaya gittiğinizde kendinizi O'nun mezarında bulduğunuzu görürsünüz. Oysa o dönemlerde şampiyon olamasak da hep Beşiktaş diye bağırırdık, beraber top oynardık. Ne acıdır. Ne kötüdür. Feleğin bizimle bir alıp veremediği var hep erkenden gidenler bizden. Olmasaydı be keşke böyle desekte ne yazık ki kadere karşı gelinmiyor.

Yiğidim aslanım, Ümidim. seni unutmadık ulan ! Daha çok söyleyeceğimiz şampiyonluk şarkıları vardı, söyleyemedik, hepsi yarım kaldı. Boğazımıza dizildi, sensiz tadı yok. Ne zaman maçta olsam, esmer ufak bir çocuk görsem hep sen geliyorsun aklıma. Canım kardeşim, mekanın cennet olsun...

I'm forever blowing bubbles

Kendimi bu sıralar, "Hüseyin Yalın" gibi hissetmeye başladım. Korkmayın lan eski Genelkurmay başkanı değil. Popçu Yalın. Böyle hep abuk sabuk laflar söylemeye, acayip duygusal konuşmalara falan başladım. Ki nefret ederim ben bundan. Sözlük'te bir başlık görünce tıkanıp kaldım, aklıma eski günlerim geldi. Üniversite isimli küskeye başladığım ilk yıldı...

Farkındayım. Üzerinden belki 36 yıl falan geçmedi belki ama gereksizce hatırladım şimdi de sıvıyorum. Herneyse, işte o günlerden yadigar şeyler yazmak istedim. Öncelikle, değişik bir okulumuz vardı. İsim vermek istemiyorum ama tarif etmek gerekirse, 3 oda bir salon ev ebatındaki kampüsümüz 450 erkek 40 kız ve 20 tane bu uğurda yön değiştirmiş yiğitle okumaktaydık. Tabi rakamları g.tümden atmaktayım ama hemen hemen bunlara tekabül etmekteydi. Ek kontenjanla geldiğim için başlarda yadırgadım caanım okulumu. Ayrıca, ilk üniversite tecrübem değildi. Sırasıyla : Oxford,Cambridge,Kars Kafkas Üniversitesi ve Atılım Üniversitelerinde okudum. Yalan tabi. Gerçekte okuduğum yer veya yerleri söylemiyeceğim nıhahhah.

Ancak hal böyleyken gittiğimde, üniversiteyi biraz farklı beklediğimden ötürü şaşırdım. Zaten okulun girişinden kıllanmıştım. Okulun girişinde, bildiğin tramvay gişesi girişi vardı. Okul kimlik kartını sürtüryorsun gişeye, akbil sesi çıkıyor, içerdesin. Hadi onu geçtim, "tarz yapmışız" der, atarım. Kampüs bahçesini gördüm, iyice yıkıldım. Askeri lisede forma giymiş bir adam olarak yıllar sonra dejavu oldum. Lan yine kız yok. Biliyordum hacı baba, yalanları. Üniversitede kızlar teklif ediyor gibi bir geyik dönerdi. Brad Pitt sıra arkadaşımdı valla ona bile gelmiyordu. Neyse efendim, akabinde sınıfıma girip sosyal bir yaratık olduğum için 2-3 tane insanla tanışma şerefine nail oldum. İlk tanıştığım elaman beni cidden büyüledi. Karşıdan bir çocuk gelmekte, bildiğin heavy metalci mua goyim. Uzun sarı saçlı, toplamış, siyah metal t-shirt giymiş falan. Geldi, elini uzattı. Ben şöyle bir aksan ve tok bir ses bekliyordum, " Moruk naber ya, ben X sende Y'sin heralde. ". Beklentim boşa çıktı, tabi lavuğu nikahıma almayacaktım anasını satayım, niye bu kadar üzüldüysem ? Ama öyle bekliyordum. Sonra birden bildiğin, Çorum-Yozgat arası bir aksanla ve ince "Rüştü Asyalı" ses tonunda bir sesle irkildim. Bu arkadaş yarım dönem boyunca gülmekten yardı bizi ayrı mesele. Sonra bir abiyle tanıştım, onun adını vericem ama. Recep Abi. İngilizcemle kendisini tek cümleyle ifade ediyorum, He's a legend.

Abiyle tanışmamız, kendisinin "Ruud Van Nistelrooy" modeli saçını görüp, Yusuf Miroğlu deri ceketi ve Erdal Acar kazağıyla kurduğu kombinasyonun etkisiyle oldu. Yaklaştım, elinde slim sigara ve çay vardı. Saçı da yağlıydı ve jöle sürüyordu. Belli 35 vardı. Gittim, Selamın Aleyküm dedim oturduk muhabbete. 38 yaşında ihtiyar bir çocukmuş. Feridun Abi affet. Neyse, tanıştık ettik eyledik. Ders aralarında, sigara içip geyik yaparken sık sık yanımıza gelir, bizi dinler, pis pis güler giderdi. Gel zaman git zaman, vize dönemi geldi. Sınıf her sınav tam ancak bir eksik var Recep Abi. Özlüyorduk kendisini. Üst paragrafta bahsettiğim Asi Anadolu Rocker'ı elaman, Recep Abi'nin geç geldiği bir gün kendisine şöyle demişti ;

- Abi seni panoya asmışlar.
+ Dalga mı geçiyon lan ?
- Yok abi valla seni panodan çağırıyorlar.

Gül gül öldük haliyle. Sonra Recep Abi bizim vazgeçilmezimiz oldu. Bir gün Sosyoloji isimli dersin vizesinden çıktım, kan revan içinde sigaramı yaktım. Birden gözüm O'na ilişti. Hemen sırıta sırıta gittim yanına.

- Abi niye girmedin sınava ?
+ Ya sorma geç kaldım.
- Hmm ne yapacaksın girmiyosun hiç ?
+ Finalden 100 alır geçerim ya...

Hassiktir be Recep Abi harbiden hassiktir. Vizeler bitti, adam bir tane vizeye girmedi. Matematik dersinden çıkıp, abimizi kahve içip Bulvar gazetesi okurken yakalayıp, " Niye girmiyorsun lan allahsız derslere ?" diye sorumuzu yönelttik. Karşılaştığımız cevap hepimizi sildi süpürdü. " Ben matematikten muafım. ". Öehh. Tabi üniversite hayatımız, Recep Abi'den ibaret değildi. Çok sıkı ibne geyiği yapardık. Okulda bayan vardı kız yoktu. Bir gün tarih dersinden sonra bir kız bana tebelleş olup yakamı bırakmadı. Aramızda şöyle bir diyalog geçti ;

- Bir kızda neleri seversin ?
+ Acayip bir soru. Bir çok şeyi sevebilirim, o kişiye bağlı.
- Hmm anladım. Peki neleri sevmezsin ?
+ Kızda sakalı pek beğenmiyorum. Ama Blade modeli olursa belki marjinal durabilir.
- Neyse ben gideyim kantine sonra görüşürüz.

Zahmet olacak be ablacım. Böyle kızları gördükçe zaten cinsellikten soğumayı bırak insan ister istemez ibneleşmeye başlamaktaydı. Aklıma lise yıllarımdan samimi bir arkadaşımın, manitadan yediği tekme sonrası kadere sitemi geldi. " Abi valla ibne olacam ben valla bak. Nedir bu kızlardan çektiğim ? Ne yaptım ben onlara ? " tabi çok içmişti ve ağlayarak söylemekteydi. Döndürdüğümüz diğer pis geyikler de gelir aklıma, ağlarım.

- Lan 25 milyon dolar verseler vurdurur musun ?
- Bill Gates şirketi devredecem dese yalar mısın ?
- Şehrazat'a değilde sana 150.000 verseler emdirir misin ?

Tadında muhabbetler içindeydik. Tabi alışmadığım için duruma çok içerledim. Bir gün arkadaşlarla fena içip eve geldim. Moralim çok bozuktu. Neye bozuktu bilmiyorum, hatırlamıyorum da ziv ziv içtiğimi anımsıyorum sadece. Peder efendi anladı, " Ne oldu lan ? " diye sordu. Dersler de pek iyi gitmiyordu. İşi çaktırmamak için gidip ;

- Ya baba göndermedin Kiev'e hovarda olurum diye. Bana hiç kızma 3 yıl sonra gelip, " baba ben ibne oldum." dersem.
+ Hassiktir lan ordan git yat.

Ben çok büyütmekteydim, babam da haklıydı. Haliyle oraya gitseydim okumazdım, her gün Baltacı Mehmet Paşa'nın izinde olacaktım. İstanbul içi bir okula tercih yapmamı sağladı, göz önünde olayım hesabı. Ama tabi öğrenci evlerinden bir kaçış olmadı bu. 15 kişi bir tava menemene hücum anam. Ama şimdilerde her şey iyi gitmekte. Manitacılık olayları hariç. Tek aşk Beşiktaş Ulan ! Formatında gezmekteyim ki böylesi çok daha güzel. 6 gol yemiş Iker Casillas bakışından da sıyrılıp, şaha kalkmış Şahin K bakışları atmaktayım. Denizin buz gibi sularından geliyorum. İyi her şey yani düzeltmeye başladım, ah bir de insanlıktan nasibini almış bir hatuna rastlasam. Neyse Yalın'a bağlamadan kaçayım ama beterin beteri var Serdar Ortaç da olabilirdim. Şair artık yatmak ister, herkese iyi eğlenceler.

pause
ıı

Son şakasını yaptı...

Hayat gariptir, insana neyin ne zaman vereceği asla belli değildir. İlk yaşamı vermiştir, sonra bir kutsallık. Ana baba, kısacası bir aile sevgisi. Ama hep böyle gitmez ya, ergenleşir o velet daha sonra ufak bir anarşizm yaşar, aileye isyanlar, hayata karşı ilk sitemler. Herkes için böyledir bu, nadir farklılıklar gösterenler de olmamış değildir. Ancak bildiğiniz gibi istisnalar, kaideyi bozmazlar. Bu dönem içersinde kişi : ilk aşkı, ilk nefreti, yaşadıklarına karşı ilk sitemi edecektir. Sövecektir her şeyin gelmişine, geçmişine.

Hani bir Demir Demirkan şarkısında bir söz geçer ya : " Zamanla tanırsın insanları, yiter hayallerin birer birer. Gerçeği görüp, nefreti tadarsın zamanla. " kişinin hayatı, bu şarkı gibidir aslında. Yaşadığı olaylar, biriktirdikleri deneyimler 5 yıl sonrasına böyle yansıyacaktır. Hep bir sosyal kimliği arama telaşındadır kişi, " neyim lan ben ? " sorusuna cevap arar genellikle. Mantığına göre ilk ideolojik görüşünü seçecektir, arkadaş gazları da buna yardımcı olacaktır. Onlar bile zamanla değişip birnevi mutasyona uğrayacaktır. Dersleri ile ilgili sorunları, ailesiyle kötü yaşanmışlıkları O'nu çok farklı avuntular aramaya itecektir. Bir de tüm bu sorunların üzerine karşı cinsten birisine hayatında hiç hissetmediği duyguları hissediyorsa, olay artık tadından yenmeyen bir hal alacaktır. Avuntunun sonucu belli oldu, her Türk erkeğinin yapması gerektiği gibi yapacaktır O da. İçkiye sarılacaktır, kör bir tutkuyla.

Günler, aylar geçip gitmektedir. Mevsimler alabildiğine hızlı akmaktadır. Daha dün pencereden kar gelirken, bugün bir kış sonu güneş açmıştır. Acımasızca geçer zaman. Bazen, 10 dakika 1 asırmışcasına geçerken, 1 senelik zaman dilimi sanki 1 hafta içinde geçmiş gibidir. Tüm bu ilginçliklere alışmak biraz zor olsa da, Ademoğlu'nun alıştığı şeyler göz önüne aldığında bu, sinek ısırığı gibi kalmaktadır. Okuluna her gittiğinde yüreğinde bir acı hisseder genç adam, hep umarsızca morali bozulur. Her an yüreği korku doludur, çünkü sevdiği kızı görmekten korkmaktadır. Görür, aptal gibi oradan kaçmak, hatta ölmek ister. Bunu neden yapar kendisi de bilmez, gidip konuşmaya da cesaret edemez. Kendini kasıp, bir şekilde içer. Ve bu hep böyle süre gelir. Belkide böyle olması O'nun hoşuna gitmektedir, asla kızla konuşmaz. Görünce sadece bakışırlar, öteye gitmez. Belkide çeşitli deneyimleri vardır bu konuyla ilgili fakat olayın seyri açısından bunlar büyük bir önem teşkil etmemektedir.

2 yıl olmuştur ve O artık orta düzeyde bir alkol tutkunu olmuştur. Mahalleden, oradan buradan arkadaşları arayıp : " Kanka bu akşam içelim lan. " gibi tekliflerde bulununca, kendisi bunların hepsini hiç düşünmeden kabul etmeye başlar. Hiç aksamadan her günü, her boş vakti içerek, yaşamaya başlar. Mantıksız, salakça bir davranış evet. Kesinlikle doğru, hatta aşık olduğu için alkolle bu kadar haşır neşir olması ayrı saçmadır. Ama tipik Türk gencinin ortak özelliğidir bu. " Ben çok acı çektim. " klişesinin yarı tanımı da budur aslında.

Bu insan evladının, hayatta duyduğu en büyük pişmanlıklardan ikisi : " Keşke hiç alkole bulaşmasaydım, keşke onunla konuşabilseydim. " gibi hayallerden ibarettir. Ders çalışmak, zamanında kavga ettiği, kalbini kırdığı dostlarını arkadaşlarını hiç gündeme getirmek istemez. Hatta pişmanlık duyduğu bu konuları da malzeme ederek onların şerefine bile içer. Hayata dair düşünceleri de fevkalede yaratıcıdır. " Keşke Darwin'nin torunu gibi değil de normal insan gibi takılsaydım, ona öyle yaklaşsaydım. Gidip de konuşabilseydim. Ah ben bu kafamı... " . Hayat ne keşkelerden ne de kızlardan ibaret yiğidim, dediysem de dinlemedim.

Ben değildim bu yakın bir arkadaşımdı. Geçtiğimiz aylarda sayesinde, uzmanlık tezimi yazıp doçent oldum. Şimdi Ibiza sahillerinde, long island+ice tea'mi yudumlarken bu satırları yazıyorum. Ahaha hayat ne kadar kahpe lan, Alfred oğlum git yatımı hazırla. Sarmadı buralar. Çağır Adriana Lima'yı, Carmen Electra'yı, Paris'i. Akalım Miami'ye. Orada da 3-5 tur atalım. olmadı bir de tek çarşafdan cigara ateşleyelim. Hayal kurmak güzel tabi. Neyse ben akbilimi doldurmaya gidiyorum, hayırlı sabahlar efendim. Ama bir an düşündüm de, Fotospor gazetesi bile benim kadar iyi sıkamaz. " Cristiano Ronaldo, başkanım beni alın dedi ! " . Evet o haberleri de ben yazıyorum, neyse bu kadar yeter.

pause ıı