23 Kasım 2009 Pazartesi
Dövüş Kahvesinin İlk kuralı !
Evde de sıkıntıdan patlıyordum. ceketimi alıp, kendimi istanbul'un köhne sokaklarına vurdum. Bir kahveye girdim. " Oruçluydum niye girdim amuniyim ?! hayda küfür ettik orucumuz gitmiş midir mınıskem ! ? lannn ! " diye düşünüp, kafayı yerken akabinde çayçı kardeş geldi. " Ne alırsın ağabey ? " diye sordu. Hayatımda ilk defa bu soruya bu kadar düşünüyordum. En sonunda cesaretimi toplayıp, " Bana bir Fanatik bir Fotomaç bir de Şok gazetesi verir misin ? " diye istekte bulundum. Yiyecek ve içecek söyleyemezdim. Çaycı kardeş, elinde not aldığı defterden kafasını hafifçe kaldırdı. Marlon Brando gibi bakmaya başladı. " Sabah Akşam bir Posta versek olur mu ? istediklerin kalmamış da. " diye iğrenç bir espri yaptı. Ayıp olmasın diye gülerken, suratıma 12-13 tane tokat ve yumruk indiğini hissettim. Sonra 8-9 tekme, 4-5 tane de kafa. Tüm kahve bana dalmıştı. Yerde çılgınlar gibi tekmeleniyordum. " Vurun ulan allahsızlar, kader vurdu bir de siz vurun ! " diye haykırıyordum. Kahvenin sahibi Ali Emmi'yi yakasından çekip yere yatırdım, üzerine çıktım. Patlamış ağzım yüzüm, kan revan içindeki suratım ve yüzümde Joker gibi gülüşümle tüm kahve tırsmıştı. " Biskopat la buğğğ bırağın hamuğa goyan ! " nidaları yükselmekteydi. Ali Emmi'nin suratına doğru eğilerek suratımdaki kanları boşaltırken, " Bundan sonra bize kahveyi ücretsiz bırakacak, bizi de karışmayacaksın ! " dedikten sonra " Noliy ? " dercesine suratıma baktı. Tüm kahve sessizliğe bürünmüştü. Ardından Ali Emmi koşarak kahveyi terk etti. İşte o an ayağı kalkıp tüm kahveye hönkürdüm, " Dövüş Kahvesinin ilk kuralı asla geri vites yapmamaktır ! " işte o an tüm kahve ahalisi bana dönüp beni dikkatlice dinlemeye başladı. Ellerindeki 51 kağıtlarını ve içtikleri abdest suyu formatlı çayları bıraktılar. İhaleli batak ödeyenler söylediklerime kitlemiş, oyunda hesap kalmış olanlar dut yemiş bülbüle dönmüşlerdi. " Bugün Dövüş Kahvesi'nde ilk gününüz ise dövüşeceksiniz ! " dememle herkes ayaklandı.
Sanırım planım tıkır işliyordu. Yandan, " Himmet gap odunu. " diye bir sesle irkildim ve akabinde kafama yediğim kütükle yıkıldım. " Al saan Döfüş gavası anuha godumununn ! " diye bir ses ve yerde kanlar içindeki vücudumla tam Tyler Durden formatına girmişken, " Ne vuruyorsunuz lan çocuğa ibneler ! " diye olaya müdahale eden idealist, SSK'dan emekli abiyi görmemle sevinmeye başlamıştım. Birden aralarında hararetli bir tartışma çıkmış, tüm kahve birbirine dalmaya başlamıştı. O anda intikam acı olur diye bende kavgaya girdim. Gözüme genç yaşlarda, uzun ve yağlı saçlı, batak oynayan, çelimsiz bir üniversite öğrencisini kestirdim. Okey ıslakasını kafasına vurup, üzerine çıkıp pataklamaya başladım. Arkadaşları da korkmuş olan bitene bir anlam veremiyordu. " Abi kusura bakma, bırak boşver. " diye sesler duydum. Çelimsiz ve tırsak oldukları için onlara da saldırdım. Aklıma Güçlü Soydemir'in 15 kişiye saldırdım, rakiplerime vurdum doymadım isimli baladı gelmişti. İyice gaza gelip rakiplerime saldırdım. Kahveden koşar adım kaçarlarken gaza gelip kovaladım.
Fakat o esnada duyduğum polis sireniyle yıkıldım. Ali Emmi 2-3 ekip arabasını peşine takmış kahveye doğru gelmekteydi. Dövüş Kahvesi ilk gecesinde heba olmasın diye koşar adım oradan uzaklaştım. Bir camiye girip elimi yüzümü temizledim. O esnada, " Lan küfür ettik, millete sataştık, yine küfür ettik sonra suratımızı dağıttırdık. Her yerim kan revan oldu. E oruç gitti mi ki yeaa ? " diye düşünürken ezanın okunmasıyla yıkıldım. Hemen bir simit alıp, kuytuda yemeye başlarken insafsız kahve ahalsinin üzerime geldiğini gördüm. Ali Emmi elinde meşalesiyle durup, " İşte orda yağalayınnnn ! " diye bağırdı. 55 kadar kişi üzerime saldırdı. 2 ay sonra gözlerimi açtığımda din değiştirip, Hindu olup Goa'ya yerleştim. Zira bir öküz olarak yapmam gereken en doğru şey buydu...
4 Kasım 2009 Çarşamba
Şöyle doğsam x, burda doğsam z, şu şekilde olmuş olsa z olurdu paradoksu
İbrahim Tatlıses filmleriyle büyüdüm, evet izlerdim. Oradaki derin mizahi kurguları veled beynimle idrak etmeye çalışırdım. Oğluna 6 tl değerindeki helvacıoğlu flüte para bulamayan İbo, 33 tl değerindeki büyük rakıya para bulup, meyhanede, " benim oğlumun ne zaman flüdü olacak üleynnn ! " diye estirdiğinde göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Netekim filmde çocuğu rolünü canlandıran elamanla, filmi izlediğimde aynı yaştaydım. Babamın da alkolik olmasından mütevellit, " acaba flüt istersem aynı tepki mi olur ? " diye düşünmedim değil. Tabi alayı kolpaydı, o sahneyi geçen yıl bir video upload sitesinde izlemiştim. Hayatım boyunca 3-5 ibrahim tatlıses mp3'ünü kazara dinlemekten hariç ciddi anlamda kendisiyle bir aktivitem olmadı.
Neyse lan konu bu değildi .mına koyiyim. Ne yazık ki şahsi bir saltanat kayığım olmadığı için enderun araçlarına binmekteyim. İstanbul hudutları dahilinde, metrobüs diye bir işkence aleti var oturmayan dahil herkeşler bilirler. İşte bu sabah okuluma hareket etmek üzere evden çıkıp bu kazığa oturduğumda yanımda bulunan ve gazete okuyan 4 teenager arkadaşın muhabbetine kulak kankası oldum.
- olm varya Amerika'da doğsam kesin dünya starı olurdum.
+ lan sen ne diyon amua goyim. ben ingiltere'de doğsaydım Cristiano Ronaldo yerine ben Real Madrid'e giderdim. ( pardon ama o portugal'lı değil miydi lan ? )
* ehehe lan kız olsam kesin orospu olurdum.
e tabi muhabbet hemen hemen böyle değildi ama genel olarak Türk erkeği tipi 3 genel x,y ve z'li başlık vardır. 3'ü de onlardır. tabi dünya starı, aktör sadece en popüler olanları. Ancak, " kız olsam kesin orospu olurdum. " klişedir. 18-30 yaş arası tüm Türk genç erkekleri kestaneyi bu kadar çizdirmeye meraklıdırlar. Nedenini yıllardır anlamış değilim. Lan eve kız atmak için 5001 takla atan bu adamlar, xhamster'dan, xvideos'tan çıkmazlar onu geçtim her fırsatta karı olup vurdururlar. " ehehe lan Muharrem kız olsam sana verirdim he. " gibi laflar da arkadaşlar arasında sıkça söylenir. " lan şu Brad Pitt de ne yakşlıklı adamdır be kız olsam düşünmem direkt veririm. Yok lan gelsin istesin bu halimle de veririm. " bu da eşeğin .mına itfaiye hortumu sokulmuş versiyonudur ki tıpta kendilerine "gizli eşcinsel" denir. Doğru bir teşhisdir.
Zaten metabolizmik olarak 60'lı yaşlardan sonra Türk erkeği cinsellik açısından çok zor dönemler geçirir. Ereksiyon olamaz, yılda 2-3 kere seks zor yapar. Cinselliği ölür. Heteroseksüellikten, Biseksüelliğe kayma eğilimleri gösterir. Çavuşu tokatlamaya başlamış ergenlere sarar. " Sen ne tatlı çocuksun öyle. " diye elamanların g.te göz diker. vesaire vesaire. Ancak bu husus sadece Yurdum erkeğine değil global olarak tüm dünya erkeklerine özgüdür. Yani kişisel görüşlerin dışında sapkın görüşe dahil pislik ihtiyarlar böyledir. İnsanları hiç üzmez'ler bundan mütevellit böyle Amsterdamsal bir misyonu kendilerine hayati ritüel olarak bellemişlerdir. Ayıptır.
" He bu heriflerin, bu raddeye gelmesindeki ana sebep nedir aga ? " diye soranınız varsa, cevabı yazının hafif başlarındaki 3 ana başlıktır. Ve aslında en doğrusu 3. şıktır.
Kız olsam kesin orospu olurdum.
E erkek olmuşsun, adam olabilmiş misin ki ?
30 Ekim 2009 Cuma
kendi bloğunu takip eden psikopat şizofren narsist
18 Ağustos 2009 Salı
Sanal alemin gazına gelmiş kıro victim
6 Ağustos 2009 Perşembe
Güzel kızlardaki çirkin erkek takıntısı
Ancak o da neydi ? Kız da birden sigarasını ateşledi. Artık ciddi anlamda bana sinyali çakmış, " Gel ve ateşinle yak sigaramı, çak o Clipper'ınla sigarama. " der gibi bakıyordu. Cesaret edemedim. " Ağabey yer misin bir tane daha kıkıkı. " diye soran garsonun, vücut kıllarından korkmuştum. Ardından bakışmaya devam ettik. Bunun böyle gitmeyeceğini zaten biliyordum, tam atik bir türk genci gibi kendisine saati sormaya gidecekken, gözüm içeriye giren evrimini bitirememiş elamana ilişti. O da neydi öyle? 1.65 boyunda, 98 kilo ağırlığında bir şey yürümeye başlamıştı. Üzerindeki t-shirtten lacoste timsahını, ben 6 metre öteden görebiliyordum. Tabi devasa göbek gibi bir engele rağmen bunu başarabiliyordum. Altında da kot pantolon vardı, daraltılmıştı. G.tüne yapışmış ve bu sıcakta, kıllı olmasından mütevellit pişik olma riskiyle karşı karşıyaydı. Altına da beyaz bir sivri burun ayakkabı giymişti. Yaklaştı, suratını inceledim. T-shirtü "v" yakaymış. Ve boynunda gümüş bir zincir vardı. Esmer tenli ve göz kapaklarından sakal çıkacak kadarda gür bir arkadaştı.
O kadar bakıştık ki onunla, sanki buraya onunla buluşmak için geldiğimi hissettim. Sonra garsondan bir tatlı daha istedim. " Hemmen ağabeyim. " lafından sonra, içeriye giren bizonu bu sefer arkadan kesmeye başladım. G.t sağlamdı fakat çok yağlıydı. Ayrıca pantolonu açık renkti, g.tünün terlediği alenen ortadaydı. Ancak o da ne ? bu homo sapienes 2 saattir göz göze aşk yaşadığım dilbere doğru yürüyordu. Kendi kendime, " Ulan 2 saattir bak kızla konuşamıyorsun. Adam girer girmez konuştu .mına koyayım. " diye sinirlendim. Sonra, " Buranın sahibidir herhalde ya ? " Türk'ün kendini avutma biçimlerinden birini yaptım. Kız ayağa kalktı ve öpüştüler. Evet öpüştüler. Dudak dudağa, dil dile. Sonra yan yana oturdular. El ele tutuşup, denizi seyretmeye başladılar. O sıra hınzır garson geldi, " Buyur ağabey kıkıkı. " dedi. Kendisine teşekkür ettim ve gitti. Çok yılışık bir garsondu, muhtemelen bahşiş vermezsem bana içinden ana avrat küfür edecekti. Tatlımı 3 ısırışta bitirdim. Ağzımı Erol Taş gibi sildikten sonra, " Garsonnnnn hesap !! " diye kükredim. Getirdi. Paranın üstünü beklemeden masadan kalktım. " Sağol paşam. Yarasın dadlılar. Ahşama görem seni. kıkıkı. " dedi. Kendisine iyi dileklerimi sundum.
Aslında beni sevmişti. Bana önem veriyordu. " Acaba cep telefonu numarasını istesem, ya da mesene var mı :P " diye sorsam olur mu ? " Diye düşündüm. Sonra ayrı dünyaların insanı olduğumuzu fark ettim. Parmağında yüzük vardı. Masadan çıkışa doğru yürürken, kızın oturduğu masaya yaklaştım. Gözlerim bu genç çiftin, parmaklarındaydı. Ve acı gerçeği biraz sonra iyice gördüm. Hayvani şekillerde 2 yüzük, masada 8 cep telefonu, 3 tane de araba anahtarı vardı. O an bir kez daha, " kıroyum emme para bende " lafına isyan ettim. Hatta AİHM'e başvurmayı bile düşündüm. Sonra vazgeçip, güneş gözlüğümü taktım. Soluğu kardeşler Birahanesi'nde aldım.
20 Temmuz 2009 Pazartesi
Sanırım sıçıyordunuz, pardon. rahatsız ettim.
Bir arkadaşımın daveti üzerine evlerine gittim. Herşey iyi başlamıştı. Normal insanlar gibi gülüyor ve eğleniyorduk. Pileysteyşın bile oynadık. Sonra, dolaptan bir şişe votka geldi. Herşey o an oldu. Kendimi, Sadri Yıldız gibi Kayseri otobüsündeymişcesine hissetmeye başladım. Ve çok büyük yemin ettim. " Bir daha tekel'in Lokka marka vodkasını içersem hakkaten zksinler beni. " diye haykırdım. Sonra uyudum. Uyumadan önce enteresan rüyalar görmemek için dua edecektim. O sırada uyuya kalmışım. Tedirgindim. Zira geçen sefer içtiğimde, Hakkı Bulut'la birlikte dünyaya saldıran uzaylılara karşı savaşmıştık. Bu sefer ise ne olacağı büyük bir muammaydı. Ve acı gerçekle yıkıldım. Yine rüya görüyordum. Hemde saçmalığın çok çok ilersindeydi.
Yıl 2010, Dünya Kupası oynanmış bitmiş. Finalde, İngiltere ve Brezilya karşılaşmış ve kupayı Brezilya almıştı. Ancak bu işte şike olduğu iddia atılmış. İngiltere'den Gerrard'ın bir golü ofsayt, diğer golünde faul yapıldığı gerekçesiyle verilmemiş. İşte bunları gördükten sonra gözümü İngiltere'de açıyorum. Yanımda Leonardo Dicaprio var. Ne alaka anlamadım. " what da fuckin goingz on ? " dedim. Ses etmedi. Yürüdük gittik acayip bir binaya, karşımızda İngiltere Kraliçesi bize görev veriyor. " hayırdır ablacım, olay nedir ? ben niye burdayım ? diye sormaya kalmadı. " kadın projektörü kapattı. " We trust you." dedi. Duygulandım. Ağlamaya başladım. Olay dramatizeye bağlamasın diye, göz yaşlarımı sildim. Ancak duygulandım bir kere. O sırada böyle davalarda hep güzel ve genç ajanlar olur nerde onlar ? diye düşünürken. James Bond'da oynayan o teyze geldi. Bize yapacağımız görev hakkında bilgiler vermeye başladı.
Teyze anlattı da anlattı. Leanordo'yu not alması için uyardım. Bana Türkçe olarak, " Tamam abi dedi. ". Kadında Türkçe konuşuyordu. Niyeyse ben onlara ingilizce cevaplar veriyordum. Teyze sözlerini bitirirken, bir de üstüne, gol kralı olan Ronaldinho'yu da paketleyin dedi. Meğer ibnelik yapılmasa Gerrard olacakmış. sonra düşündüm, " pardon benim bu olayla ne alakam var mına koyayım ? " diye sorayım istedim ancak kapımıza bir Porsche Cayanne yanaşınca vazgeçtim. Sanırım rütbeli biriydim. Genç sarışın bir oğlan, bana kahve ikram ederken, " buyrun efendim." dedi. G.tüm iyice kalkmıştı artık. S.kseler uyanmazdım. Leanordo'cum arabayı çalıştırırken bende sıtarbaks marka kahvemi içiyordum. Sadece rüyamda içerim, büyük fantazimdir. Londra'nın bulutlu sokaklarında takılmaya başladık. Siyah saçlı olduğum için, sarışınların kıskacına girmiştim. Göz zinası yapıyorlardı, ama g.t kalkmış bir kere. Sallamıyorum hiç, üzerimde bir anda uzun açık kahverengi bir pardesü, gözümde ray&ban'nın düz gözlüklerinden belirdi. " Gel lan Leo, 2-3 kişiyi sorgulayalım dedim. " Emredersiniz efendim." dedi. İndik arabadan.
Paul Scholes'a benzeyen bir ergeni çevirip, üzerini aradım. Prezarvatif çıktı. "Yaşın kaç lan pezevenk ? " diyip, kafasına bir tane yapıştırdım. Kafası 3 numara olduğu için "şlak" diye ses çıktı. Sonra üzüldüm, tedirgin olmaya da başladım. Çocuk sinirliydi. 12 yaşındaydı fakat bilekleri iriydi. Dayak yemiyeyim diye kimlik gösterdim, oralı olmadı. Elimden prezervatifi aldı. Orta parmak gösterdi, " fuck you. " diyerek yoluna devam etti. Halbuki o işarette o manaya geliyordu, 2 kez fuckılmıştım 12 yaşında bir çocuk tarafından. Aradan 10 dakika kadar geçti, Leo her gördüğü kızı çevirip, sözde bilgi alıyorum ayağına msn adreslerini alıyordu. Ancak tam muhabbete dahil olayım, 2-3 tane de ben alayım derken silah sesleri duydum. Karizmayı konuşturur, çatışmayı atlatır, kızları da otele götürürüm diye düşünürken hepsi kaçtı. Görmeden çılgınlar gibi ateş ediyorduk. Sonra bir kez de nişan alayım dedim. Baktım, ateş edenler çikolata tenli adamlardı. Sanki, City Of God filminden çıkagelmişler gibi bir edaları vardı. Yoğun süren çatışmalar sonucu hepsini indirdik. Kantır Sıtrayk'taki hünerimi burda da göstermiştim.
Gözlerim yerdeki adama kaydı. O'nu gözlerimle yiyordum.Yerde can çekişirken yakasına yapıştım. " Kimdi onlar lanet olasıca ? Kimdi onlar ? " diye haykırdım. Yutkundu ve hayata gözlerini yumdu. " Kahretsin." diye bağırdım. Sonra ereksiyon olduğum belli olmasın diye eli cebime attım. Tabi ben başka şeyler söylüyorum aslında ama düblajla böyle çeviriyorlardı. O hareketi yaparkende muhtemelen reklama falan girmişlerdir. Neyse, sonra Leo gelip, " Boşver .mına koyim bugünü de atlattık." dedi. " Yıllarımı bu işe verdim Leo, sen daha çömezsin bu davayı aydınlatmadan, emekli olamam." dedim. Niye böyle laflar diyorum bilmiyorum tabi. Sonra gözüm, can çekişip ölen adamın eline ilişti. Dövmesi vardı, " Only Can God Judge Me ! " yazmaktaydı. Şirinevler çocuğu mu lan bu ? Diye düşünürken, birden avcu açıldı. Ve o yakaladığım ergendeki prezervatifin aynısını gördüm. Tıpkısın aynısıydı. BİM'den alınmış, Eros marka bir prezervatif.
Tam bir yıkım anıydı, Max Payne gibi hissettim kendimi. " İntikaaammm ! " diye bağırdım. Niye böyle yapıyordum yine anlam veremedim. Ufak Scholes'u tam toyseras'ta sıkıştırmışken. İşin arkasında : Jason Statham, Bruce Willis, Winnie Jones, Eric Cantona, Çılgın Sedat ve Latif Doğan olduğunu öğrendik. Britanya alemi, prezervatif çetesinden sorulmaktaymış. Liderleri de, "Prezer Latif" biriymiş. O sıra uyandım. Güçsüz bedenim, emekliliğe yaklaşan bu yaşlı vücudum, holivıd'ın bu kurşun geçirmeyen adamlarına karşı boyun eğmek zorunda kalacaktı. Korkmuştum ellerim titriyordu. Tansiyonum da düşmüştü. Sonra birden silkelenip yanda, Trt'den yabancı film izleyen gerizekalı arkadaşımın kafasına vurdum. Saçları turuncu ve 3 numaraydı, ve " şlak" diye bir ses çıktı. " Utanmıyor musun lan bu saatte tv izleyip uykumun içine zçmaya ? He Allahsız, negzeel Ne güzel kurşunlardan kaçıyor, bullet time yapıyordum. 40 bakireye tapıp, bal yanaktan tadıyordum." dedim. Baktım filmde Türkçe düblaj. Rabırt de niro, ray&banları takmış, açık kahverengi bir uzun ceket. Yanında Leonardo, toyserastalar. Birden bazuka yiyip paramparça oluyorlar. Tv'yi izleyen elaman kıs kıs gülmeye başlamıştı. " Lannnnnn " dememe kalmadı, tam derken, kafası, 360 derece döndü, " you fucked up man. " dedi. " Really ? " diye içten içe düşünmeye başladım. Bu sefer hep ingilizce konuşuyorken. " Galk lan menemen yaptık, gel gahvaltıya. " diye bir sesle irkildim.
Meğer mutfakta uyuya kalmışım. G.tümde açıkta kalmıştı. Trt'de pazar günleri sabahları hep eski western filmleri yayınlanır. Açmışlar Tv'yi son ses. Boşa o kadar 3.5 atmışım meğerse. Saolsunlar, Muharrem'i öpüp kokladım o sevinçle. Sonra kapı çaldı, " kapıcının çocuğudur baksana kapıya ekmek almaya yollamıştık. " dediler. Açtım kapıyı o çocuk. Direk suratına kapıyı kapattım. Birden mutfağa koştum. Muharrem birden Çılgın Sedat'a, Nuri de Winnie Jones'a benzedi. Camda kırılıp Bruce Willis'le Jason Statham içeriye girdi. Aha zıçtık derken, kapıyı Oktay Kaynarca kırdı. " Biz allahın adamıyık." dedi. Ardından Prezer Latif, Oktay Kaynarca'nın arkasından gelerek kafasına sıktı. Cebinden Ultra large bir prezervatif çıkarıp, Muharrem'e attı. Muharrem yapma dedim, dinletemedim. Prezervatifi jelatinden çıkarıp, kafama geçirdi. Beni boğuyordu. Sonra, mı ? o kadardı. Uyandığımda saat akşamın 8'i olmuştu ve salak arkadaşlarım Adanalı'yı izlemeye başlamışlardı. Biri de yastıkla beni boğup, " Uyanlan 2010 yılına girdik. ehe ehe. " diyordu. Yok yok bu sefer kapı çalmadı, g.tümü kaşıya kaşıya balkona çıktım. Bir çocuk gördüm...
22 Haziran 2009 Pazartesi
Toplumumuzun kanayan bir yarası olarak duygusal kıro magandalar
Öncelikli olarak 86 yıllık Türkiye Cumhuriyetini, kültürel, sanatsal olarak değerlendirelim. cumhuriyetimizin ilk yıllarında, cumhuriyet dönemi edebiyatçıları anılan kesimin dışında pek bir şey yoktu. Dönemim sağlam adamlarından, Mehmet akif ersoy yada Ziya Gökalp siyasi yazarlardı. gerçi Mehmet Akif Ersoy şairdi ama olsun. Ülkemiz, 2. dünya savaşının getirdiği ağır yükümlülükleri üstünde atmakta fakat başka kasvetlerle uğraşmaktaydı. 50'lili yıllarda da bir çok sorun meydana gelmişti. Adnan menderes vs Cemal Aga bunun en basit örneğiydi. Halk yine fakirdi, yine para yoktu. Sosyete bir kısım her daim vardı. fakat halkın %99'u böyle olunca işin seyri farklı olmaktaydı. 60'lı yılların ortasına geldiğimizde ülkemizin direkt paralellikte fransız kültürüyle seviştiğini görmekteyiz. Özellikle ilk albümüyle fırtınalar estiren genç şarkıcı, Barış Manço bunun örneğiydi. Ki kendisi galatasaray lisesi mezunudur, ilk plağı da fransızca çıkmıştır. Kızılcıklar Oldu Mu ? isimli türküyü fransızca coverlamıştır. (Bien Fait Pour to) herneyse, bu dönemlerde çok yüzlerce sanatçımız olmuştur. Peki ya şairlerimiz ? Cemal Süreya yada Özdemir Asaf diyeceğim de dilim varmaz onları bu konuya sokmamak gerekir.
Aynı dönemlerde daha sert, isyankar müzik yapan Cem Karaca, değişik tarzı billur gibi sesiyle Fikret Kızılok ve sade, klasik, muhteşem yorumu, büyüleci sesiyle Tanju Okan. O dönem gençliğinin halini az çok düşünebiliyorum. Erkin koray'ı katmadım çünkü o 70'li yıllarda üne kavuşcaktı, diğer yandan da İbrahim tatlıses, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay gelmekteydi. Bu 3'lü ve diğer saydığım sanatçılarımız arasında aslında genel bir rekabet hem vardı, hem yoktu. Ancak gençlik ikiye bölünmekteydi. İstisnai durumlarda olmaktaydı, mesela Cem Karaca'nın tamirci çırağı yada ıslak ıslak şarkıları yine herkeslerin dilindeydi. Psikolojisi allak bullak bir gençlik tee 40 küsür yıl önce ortaya çıkmıştı. Ancak kültürel anlamda çok düzgün insanlar oldukları için bu gençlik arasında büyük paniğe ulaşmadı. Hani hep babalarımız falan anlatır ya hep : " bizim zamanımızda aşk başkaydı. camdan camaydı. günde bir kez görsek, mutlu olurduk. başka bir mahalleden geçerken kafamız yerde geçerdik. bir saygı bir sevgi vardı. " sonra klişeler gelir, " ben bu devrin adamı değilim ! " doğru, bende değilim.
70'lerin ve 80'lerin kritiğini de yapmaycağım ama gençlik her 10 yılda bir acayip şekilde değişmekte. En son kilit 1999'da vuruldu. Ardından hızlı bir evrim geçirilmeye başlandı ki bilgisayarın bunda büyük payı vardı. İnternetin yaygınlaşmasıyla olaylar çığırından çıkılmaz bir hale ulaştı. 2005 yılı itibariyle ve sonrasında gençlikte anormal bir oluşum gözlemlemek mümkün oldu. Bir zamanlar, hafif punk bir saçımız var diye esnaf, " vay amua godumununa bah hele. " diye tepki verirken, bahsettiğim sene itibariyle kendi çocukları da bu şekilde olmaya başladılar fakat bizim olayımızla onların ki farklıydı. Ambiyane tabirle, piyasacılık yapmaktaydılar. Kızlar marjinal erkeklere bayılır, dar paça kotlar, converse ayakkabılar, sabri sarıoğlu'nun kuaföründe fönlenmiş saçlar. Oh yeah. İğrenç cep telefonu melodileri, msn iletileri ve adresleri. Tamam bir anarşizm doğmuştu. Kıroizm. en sevdiğim Bu azizim. Türk arkadaşlık sitelerinin getirdiği trendler gençliğimizi yürekten yaraladı. Kapalı alanlarda güneş gözlükleri, starbucks, kaynakçı güneş gözlüğü ki bazıları damla modelidir. Halk arasında Kutsi gözlüğü olarak da geçer. Absolut vodkalar. Ve daha niceleri. Ben şahsen, genellikle belediye parkları ve sahillerde oturmayı severim. Etrafı keser, içerim. Tabi içtiğimi kimse anlamaz, her şey bir anda olur ve biter. Ailelerin takılmadığı yerleri tercih ederim ki şeytan taşlama vazifeleri hacca kalsın. Bu kesişlerim sırasında hep çok yakınımda tesadüfi olarak genç çiftler otururlar, muhabbetlerine tanık olurum. Yiyişmelerini kestikten sonra tabi. Bir örnek vereyim ;
- aşkhm bhen sheni şhook sefiorm yhaaaa.
+ bende seni bibibibibitanem.
Lan Allah belanızı versin. Hani hiç derdim tasam yoktu, dertlendim içiyorum. Hemen hemen tüm diyaloglar bunlar gibi olmaktaydı. Geçenlerde içip sızan yiğenimin cep telefonunu kurcaladım, yıkıldım. 1-2 tane kız arkadaş yapmış, onlarla mesajlaşmakta. Tabi duygusal ya amcam felaket şekillerde döktürmüş, aşığım triplerinde. "her sabah odamı karanlıktan kurtarıp, aydınlığa kavuşturan bir güneş gibisin, yüreğime öyle bir doğdun ki karanlıktan kurtuldum." bak bak bak. nerden öğreniyosun lan keraneci bunları ? 50 yıllık aşk adamı sanki herif.
Bir de bu tarz lavuklar genellikle, yeni manita yaptıktan sonra içtikleri 2 biranın etkisiyle Sezen Cumhur Önal olurlar. Facebook'ta girerler, sevdiceğinin duvarına, resimlerine döktürürler. Olmadı mesaj atarlar. Msn adreslerinde iletilerine, sevgilisiyle çıktıkları günün tarihini atıp, yanına saçmalarlar. Bir de yeni bir trend oluşmuş, eklenilen resmin altına 950 beyitten oluşan şiirler, şarkılar yazıyorlar. Yani, picture description. Ne diyeyim, Allah önce ailelerine sabır versin. sonra Allah sonumuzu hayır etsin. Böyle elamanlarla işimiz yaş. Bir Nazım Hikmet şiiri, Burak Bora coverı ile yazımı noktalıyorum. Badem bıyık beni unut, bu gemi bir kara tabut. sevgiler, saygılar.
21 Haziran 2009 Pazar
Geri Dönülmez Yerdesin.
Çocuklar donup kalırlar, yutkunurlar, cevap veremezler..
"Ne oldu lan söyle ? " diye silkeleseniz de, Arkadaşınızın gözleri dolar. Cevap veremez. Anlarsınız...
O gitmiştir artık, yoktur bu dünyada. Cennet yönetim kurulu zamansız ama iyi bir transfer yapmıştır. Allah taksiratını affetsin diye dua edersiniz. Sonra beraber yaşadığınız eski günler gözlerinizin önüne gelir biribirden. Ne olur ulan peki ? Yoktan yere omuz attığınız günü hatırlarsınız O'na. sonra mezun olduğunuz vakti düşünürsünüz. o çelimsiz çocukla ağlaya ağlaya sarılışını ve yıllar sonra halini hatrını sormaya gittiğinizde kendinizi O'nun mezarında bulduğunuzu görürsünüz. Oysa o dönemlerde şampiyon olamasak da hep Beşiktaş diye bağırırdık, beraber top oynardık. Ne acıdır. Ne kötüdür. Feleğin bizimle bir alıp veremediği var hep erkenden gidenler bizden. Olmasaydı be keşke böyle desekte ne yazık ki kadere karşı gelinmiyor.
Yiğidim aslanım, Ümidim. seni unutmadık ulan ! Daha çok söyleyeceğimiz şampiyonluk şarkıları vardı, söyleyemedik, hepsi yarım kaldı. Boğazımıza dizildi, sensiz tadı yok. Ne zaman maçta olsam, esmer ufak bir çocuk görsem hep sen geliyorsun aklıma. Canım kardeşim, mekanın cennet olsun...
I'm forever blowing bubbles
Farkındayım. Üzerinden belki 36 yıl falan geçmedi belki ama gereksizce hatırladım şimdi de sıvıyorum. Herneyse, işte o günlerden yadigar şeyler yazmak istedim. Öncelikle, değişik bir okulumuz vardı. İsim vermek istemiyorum ama tarif etmek gerekirse, 3 oda bir salon ev ebatındaki kampüsümüz 450 erkek 40 kız ve 20 tane bu uğurda yön değiştirmiş yiğitle okumaktaydık. Tabi rakamları g.tümden atmaktayım ama hemen hemen bunlara tekabül etmekteydi. Ek kontenjanla geldiğim için başlarda yadırgadım caanım okulumu. Ayrıca, ilk üniversite tecrübem değildi. Sırasıyla : Oxford,Cambridge,Kars Kafkas Üniversitesi ve Atılım Üniversitelerinde okudum. Yalan tabi. Gerçekte okuduğum yer veya yerleri söylemiyeceğim nıhahhah.
Ancak hal böyleyken gittiğimde, üniversiteyi biraz farklı beklediğimden ötürü şaşırdım. Zaten okulun girişinden kıllanmıştım. Okulun girişinde, bildiğin tramvay gişesi girişi vardı. Okul kimlik kartını sürtüryorsun gişeye, akbil sesi çıkıyor, içerdesin. Hadi onu geçtim, "tarz yapmışız" der, atarım. Kampüs bahçesini gördüm, iyice yıkıldım. Askeri lisede forma giymiş bir adam olarak yıllar sonra dejavu oldum. Lan yine kız yok. Biliyordum hacı baba, yalanları. Üniversitede kızlar teklif ediyor gibi bir geyik dönerdi. Brad Pitt sıra arkadaşımdı valla ona bile gelmiyordu. Neyse efendim, akabinde sınıfıma girip sosyal bir yaratık olduğum için 2-3 tane insanla tanışma şerefine nail oldum. İlk tanıştığım elaman beni cidden büyüledi. Karşıdan bir çocuk gelmekte, bildiğin heavy metalci mua goyim. Uzun sarı saçlı, toplamış, siyah metal t-shirt giymiş falan. Geldi, elini uzattı. Ben şöyle bir aksan ve tok bir ses bekliyordum, " Moruk naber ya, ben X sende Y'sin heralde. ". Beklentim boşa çıktı, tabi lavuğu nikahıma almayacaktım anasını satayım, niye bu kadar üzüldüysem ? Ama öyle bekliyordum. Sonra birden bildiğin, Çorum-Yozgat arası bir aksanla ve ince "Rüştü Asyalı" ses tonunda bir sesle irkildim. Bu arkadaş yarım dönem boyunca gülmekten yardı bizi ayrı mesele. Sonra bir abiyle tanıştım, onun adını vericem ama. Recep Abi. İngilizcemle kendisini tek cümleyle ifade ediyorum, He's a legend.
Abiyle tanışmamız, kendisinin "Ruud Van Nistelrooy" modeli saçını görüp, Yusuf Miroğlu deri ceketi ve Erdal Acar kazağıyla kurduğu kombinasyonun etkisiyle oldu. Yaklaştım, elinde slim sigara ve çay vardı. Saçı da yağlıydı ve jöle sürüyordu. Belli 35 vardı. Gittim, Selamın Aleyküm dedim oturduk muhabbete. 38 yaşında ihtiyar bir çocukmuş. Feridun Abi affet. Neyse, tanıştık ettik eyledik. Ders aralarında, sigara içip geyik yaparken sık sık yanımıza gelir, bizi dinler, pis pis güler giderdi. Gel zaman git zaman, vize dönemi geldi. Sınıf her sınav tam ancak bir eksik var Recep Abi. Özlüyorduk kendisini. Üst paragrafta bahsettiğim Asi Anadolu Rocker'ı elaman, Recep Abi'nin geç geldiği bir gün kendisine şöyle demişti ;
- Abi seni panoya asmışlar.
+ Dalga mı geçiyon lan ?
- Yok abi valla seni panodan çağırıyorlar.
Gül gül öldük haliyle. Sonra Recep Abi bizim vazgeçilmezimiz oldu. Bir gün Sosyoloji isimli dersin vizesinden çıktım, kan revan içinde sigaramı yaktım. Birden gözüm O'na ilişti. Hemen sırıta sırıta gittim yanına.
- Abi niye girmedin sınava ?
+ Ya sorma geç kaldım.
- Hmm ne yapacaksın girmiyosun hiç ?
+ Finalden 100 alır geçerim ya...
Hassiktir be Recep Abi harbiden hassiktir. Vizeler bitti, adam bir tane vizeye girmedi. Matematik dersinden çıkıp, abimizi kahve içip Bulvar gazetesi okurken yakalayıp, " Niye girmiyorsun lan allahsız derslere ?" diye sorumuzu yönelttik. Karşılaştığımız cevap hepimizi sildi süpürdü. " Ben matematikten muafım. ". Öehh. Tabi üniversite hayatımız, Recep Abi'den ibaret değildi. Çok sıkı ibne geyiği yapardık. Okulda bayan vardı kız yoktu. Bir gün tarih dersinden sonra bir kız bana tebelleş olup yakamı bırakmadı. Aramızda şöyle bir diyalog geçti ;
- Bir kızda neleri seversin ?
+ Acayip bir soru. Bir çok şeyi sevebilirim, o kişiye bağlı.
- Hmm anladım. Peki neleri sevmezsin ?
+ Kızda sakalı pek beğenmiyorum. Ama Blade modeli olursa belki marjinal durabilir.
- Neyse ben gideyim kantine sonra görüşürüz.
Zahmet olacak be ablacım. Böyle kızları gördükçe zaten cinsellikten soğumayı bırak insan ister istemez ibneleşmeye başlamaktaydı. Aklıma lise yıllarımdan samimi bir arkadaşımın, manitadan yediği tekme sonrası kadere sitemi geldi. " Abi valla ibne olacam ben valla bak. Nedir bu kızlardan çektiğim ? Ne yaptım ben onlara ? " tabi çok içmişti ve ağlayarak söylemekteydi. Döndürdüğümüz diğer pis geyikler de gelir aklıma, ağlarım.
- Lan 25 milyon dolar verseler vurdurur musun ?
- Bill Gates şirketi devredecem dese yalar mısın ?
- Şehrazat'a değilde sana 150.000 verseler emdirir misin ?
Tadında muhabbetler içindeydik. Tabi alışmadığım için duruma çok içerledim. Bir gün arkadaşlarla fena içip eve geldim. Moralim çok bozuktu. Neye bozuktu bilmiyorum, hatırlamıyorum da ziv ziv içtiğimi anımsıyorum sadece. Peder efendi anladı, " Ne oldu lan ? " diye sordu. Dersler de pek iyi gitmiyordu. İşi çaktırmamak için gidip ;
- Ya baba göndermedin Kiev'e hovarda olurum diye. Bana hiç kızma 3 yıl sonra gelip, " baba ben ibne oldum." dersem.
+ Hassiktir lan ordan git yat.
Ben çok büyütmekteydim, babam da haklıydı. Haliyle oraya gitseydim okumazdım, her gün Baltacı Mehmet Paşa'nın izinde olacaktım. İstanbul içi bir okula tercih yapmamı sağladı, göz önünde olayım hesabı. Ama tabi öğrenci evlerinden bir kaçış olmadı bu. 15 kişi bir tava menemene hücum anam. Ama şimdilerde her şey iyi gitmekte. Manitacılık olayları hariç. Tek aşk Beşiktaş Ulan ! Formatında gezmekteyim ki böylesi çok daha güzel. 6 gol yemiş Iker Casillas bakışından da sıyrılıp, şaha kalkmış Şahin K bakışları atmaktayım. Denizin buz gibi sularından geliyorum. İyi her şey yani düzeltmeye başladım, ah bir de insanlıktan nasibini almış bir hatuna rastlasam. Neyse Yalın'a bağlamadan kaçayım ama beterin beteri var Serdar Ortaç da olabilirdim. Şair artık yatmak ister, herkese iyi eğlenceler.
pause ıı
Son şakasını yaptı...
Hayat gariptir, insana neyin ne zaman vereceği asla belli değildir. İlk yaşamı vermiştir, sonra bir kutsallık. Ana baba, kısacası bir aile sevgisi. Ama hep böyle gitmez ya, ergenleşir o velet daha sonra ufak bir anarşizm yaşar, aileye isyanlar, hayata karşı ilk sitemler. Herkes için böyledir bu, nadir farklılıklar gösterenler de olmamış değildir. Ancak bildiğiniz gibi istisnalar, kaideyi bozmazlar. Bu dönem içersinde kişi : ilk aşkı, ilk nefreti, yaşadıklarına karşı ilk sitemi edecektir. Sövecektir her şeyin gelmişine, geçmişine.
Hani bir Demir Demirkan şarkısında bir söz geçer ya : " Zamanla tanırsın insanları, yiter hayallerin birer birer. Gerçeği görüp, nefreti tadarsın zamanla. " kişinin hayatı, bu şarkı gibidir aslında. Yaşadığı olaylar, biriktirdikleri deneyimler 5 yıl sonrasına böyle yansıyacaktır. Hep bir sosyal kimliği arama telaşındadır kişi, " neyim lan ben ? " sorusuna cevap arar genellikle. Mantığına göre ilk ideolojik görüşünü seçecektir, arkadaş gazları da buna yardımcı olacaktır. Onlar bile zamanla değişip birnevi mutasyona uğrayacaktır. Dersleri ile ilgili sorunları, ailesiyle kötü yaşanmışlıkları O'nu çok farklı avuntular aramaya itecektir. Bir de tüm bu sorunların üzerine karşı cinsten birisine hayatında hiç hissetmediği duyguları hissediyorsa, olay artık tadından yenmeyen bir hal alacaktır. Avuntunun sonucu belli oldu, her Türk erkeğinin yapması gerektiği gibi yapacaktır O da. İçkiye sarılacaktır, kör bir tutkuyla.
Günler, aylar geçip gitmektedir. Mevsimler alabildiğine hızlı akmaktadır. Daha dün pencereden kar gelirken, bugün bir kış sonu güneş açmıştır. Acımasızca geçer zaman. Bazen, 10 dakika 1 asırmışcasına geçerken, 1 senelik zaman dilimi sanki 1 hafta içinde geçmiş gibidir. Tüm bu ilginçliklere alışmak biraz zor olsa da, Ademoğlu'nun alıştığı şeyler göz önüne aldığında bu, sinek ısırığı gibi kalmaktadır. Okuluna her gittiğinde yüreğinde bir acı hisseder genç adam, hep umarsızca morali bozulur. Her an yüreği korku doludur, çünkü sevdiği kızı görmekten korkmaktadır. Görür, aptal gibi oradan kaçmak, hatta ölmek ister. Bunu neden yapar kendisi de bilmez, gidip konuşmaya da cesaret edemez. Kendini kasıp, bir şekilde içer. Ve bu hep böyle süre gelir. Belkide böyle olması O'nun hoşuna gitmektedir, asla kızla konuşmaz. Görünce sadece bakışırlar, öteye gitmez. Belkide çeşitli deneyimleri vardır bu konuyla ilgili fakat olayın seyri açısından bunlar büyük bir önem teşkil etmemektedir.
2 yıl olmuştur ve O artık orta düzeyde bir alkol tutkunu olmuştur. Mahalleden, oradan buradan arkadaşları arayıp : " Kanka bu akşam içelim lan. " gibi tekliflerde bulununca, kendisi bunların hepsini hiç düşünmeden kabul etmeye başlar. Hiç aksamadan her günü, her boş vakti içerek, yaşamaya başlar. Mantıksız, salakça bir davranış evet. Kesinlikle doğru, hatta aşık olduğu için alkolle bu kadar haşır neşir olması ayrı saçmadır. Ama tipik Türk gencinin ortak özelliğidir bu. " Ben çok acı çektim. " klişesinin yarı tanımı da budur aslında.
Bu insan evladının, hayatta duyduğu en büyük pişmanlıklardan ikisi : " Keşke hiç alkole bulaşmasaydım, keşke onunla konuşabilseydim. " gibi hayallerden ibarettir. Ders çalışmak, zamanında kavga ettiği, kalbini kırdığı dostlarını arkadaşlarını hiç gündeme getirmek istemez. Hatta pişmanlık duyduğu bu konuları da malzeme ederek onların şerefine bile içer. Hayata dair düşünceleri de fevkalede yaratıcıdır. " Keşke Darwin'nin torunu gibi değil de normal insan gibi takılsaydım, ona öyle yaklaşsaydım. Gidip de konuşabilseydim. Ah ben bu kafamı... " . Hayat ne keşkelerden ne de kızlardan ibaret yiğidim, dediysem de dinlemedim.
Ben değildim bu yakın bir arkadaşımdı. Geçtiğimiz aylarda sayesinde, uzmanlık tezimi yazıp doçent oldum. Şimdi Ibiza sahillerinde, long island+ice tea'mi yudumlarken bu satırları yazıyorum. Ahaha hayat ne kadar kahpe lan, Alfred oğlum git yatımı hazırla. Sarmadı buralar. Çağır Adriana Lima'yı, Carmen Electra'yı, Paris'i. Akalım Miami'ye. Orada da 3-5 tur atalım. olmadı bir de tek çarşafdan cigara ateşleyelim. Hayal kurmak güzel tabi. Neyse ben akbilimi doldurmaya gidiyorum, hayırlı sabahlar efendim. Ama bir an düşündüm de, Fotospor gazetesi bile benim kadar iyi sıkamaz. " Cristiano Ronaldo, başkanım beni alın dedi ! " . Evet o haberleri de ben yazıyorum, neyse bu kadar yeter.
pause ıı